Kalmışlıklarım var içimde,
Zamanın bittiği o mazenimde.
Bir düş gibi kadın belirir ruhumda,
Öylece zamansız,
Öylece sınırsız,
Öylece özgürce…
Gözlerinde bin gece saklıdır,
Kirpiklerinden yıldızlar dökülür,
Bir gülüşünde evrenler devrilir içime.
Her gece saatlere sürdüğüm çığlıklar
Onun bakışıyla susar,
Her sabah kırgın ormanımda
Yeni bir çiçek açar.
Saçlarından dökülen esinti
Karanlığımı aralar,
Sislerin arasından bana uzanır,
Bir nilüfer gibi,
Bembeyaz, masum, düş gibi…
O gölgelerin içine sakladığım sen,
Belki de hep onun suretindeydin.
Ellerim baharla dolacak sandım,
Ama olmadı…
Ne kadar denesem de
Tutamadım o düşü.
Yine de, düş gibi kadın yürür
Aklımda, yüreğimde.
Adımlarıyla maviye boyar gökleri,
Topraklara sevinç katar.
Ve ben bilirim,
Dünya durmak üzere olsa da
Onun varlığıyla ruhum hâlâ yaşar.
Bir gün,
O kadın yaralarıma dokunur belki,
Saklı çığlıklarımı okşar,
Bir mahzun derviş gibi
Sevdalarımı sonsuzluğa taşır.
Ama şimdi,
Yalnızca hayalin sisinden
Gözlerinin parıltısını görürüm.
Her bakışı bir çağrı,
Her susuşu bir sır…
“Gel” der,
“Özgür ol,
Unutma… sen hep buradasın.”
Ben de yürürüm ardından.
Her adım bir keşif,
Her nefes bir arınma,
Her fısıltı zamansız bir özgürlük…
Ve bir gün, belki,
Tüm gölgeler ardında kalan her şeyi bırakırım.
O zaman düş gibi kadın
Ruhumun tam ortasında durur,
Saçları rüzgârla savrulur,
Gözleri yıldızlarla dolar.
Ve ben,
O düşte kendimle bütünleşmiş,
Hâlâ yaşarım…
Bilmem bir umut çiçeği
bilmem öylece uzanır
öylece sisler arasında....
Yüreğimde beni çağıran bir sese doğru
Bembeyaz bir at koşar
Öylece zamansız
Öylece sınırsız
Ve özgürce.....
Oysa gölgelerin içine sakladım ben seni
Çikarabilsem bahar dolacak ellerim
Olmadı işte ne kadar denesemde,
bir türlü beceremedim...
Oysa bembeyaz bir at koşar
Aklımda beni çağıran bir sese doğru
Gökleri daha çok mavi
Toprakları çok daha güleç
Bilirmisin artık
Dünya durmak üzere....
At vuruldu...
Onuda gölgelerin ardına bıraktım sen bilmezsin
Sen bilmezsin
Usulca terk ettim
mahzun bir derviş gibi
Sevdaların sonsuzluğa...
Özgen Öz
Kayıt Tarihi : 18.9.2022 15:49:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir zamanlar, yalnızlığın hüküm sürdüğü eski bir diyar vardı. O diyarda bir adam, geceleri gökyüzüne bakarak kendi yüreğini dinlerdi. Yıllarca ne insanlarda bulabildi aradığını ne de zamanın getirdiği hediyelerde. Bir gece, ay ışığı başka türlü doğdu: sanki gökten değil, kalbinin derinliklerinden süzülüyordu. O ışık, bir şekle büründü. Göz kamaştırıcı ama sert değil, kadife gibi yumuşak bir güzellik… Bir kadındı o. Ne tamamen gerçekti ne de yalnızca hayal; düş ile hakikat arasındaki ince çizgide süzülen, gözleriyle insanın kalbine dokunan bir varlık. Adam onu gördüğünde, tüm yaralarını unuttu. Kadının varlığı, söylenmeyen sözlerin, tamamlanmamış cümlelerin, yarım kalmış sevdaların cevabı gibiydi. Ama aynı zamanda erişilmezdi; çünkü o kadın, göğün ve kalbin sırrını taşıyan bir düşten ibaretti. Adam her gece o düş kadını bekledi. O geldiğinde zaman durur, dünya susar, sadece onların bakışları konuşurdu. Ama sabah olduğunda ışık kaybolur, kadın yine görünmez olurdu. Adam da geriye yalnızca bir şiir bıraktı; o şiir, ruhunun göğe fısıldadığı bir sırdı. Ve insanlar o şiiri okuduklarında, hâlâ o düş kadının gözlerini hissederler… Çünkü bazı aşklar yaşanmaz, yalnızca ruhun en derin köşelerinde yankılanır.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!