Metropollarin en derini
resmi kaynaklarin zirveden inmeyen kabadayisi
bambaska bir dünya seninkisi
tasi topragi altin sehir
kurdu kuzuya bogduran nedir
kurmussun düzenini kenar mahlelere
cigerimi benden alan milyonluk sehir
..
yine şehir dışındayım
köhne bir otel odasında
saat sabahın üçü
televizyonda eski bir türkü
az önce geldim odama
iki saat falan oldu işim biteli
dolaştım sokaklarda avare
..
Hey İstanbul
Peygamberimin gönlündeki son kale
Camileriyle minareleriyle gök kubbeyi selamlayan şehir
Kıtaları birleştiren ülkemin incisi
Selam sana selamlar sana
Hey İstanbul
..
Ayrılırken ağladın mı vakitsiz ey sevdiğim
Bu şehir sensiz bana buralarda hasret kokar
Bedenim çöker havasız kalır ciğerlerim
Beni bu şehir değil sensizlik yakar.
Sanki bu şehir bana düşman olmuş bakar
Gece yarısın da amansız bir cinnet başlar
..
sen bana yakın ben sana yakın o hal de bu şehir bize çok uzak....
bu şehir de bu şehrin gecelerin de bu gözler sana ağlayacak
bu şehir de bu şehrin sokakların da bu gözler seni arayacak
sen bana yakın ben sana yakın o hal de bu sözler seni bulacak...
..
sayamıyorum
gözlerimden akan damlaları
ey koca şehir..
bakma öyle
ıslak, uçsuz ve bucaksız
sokaklarınla
yan sende benim gibi
..
Bir kayıp şehir varmış
Uzaklarda bir yerde
Düşünceleriyle konuşurmuş
İnsanları
Suları
Sessiz akarmış
Gece sis çökermiş
..
Şehir uyanıyor düşlerinden
Yine siyah beyaz bir filme.
Kir tutmuş hayatlar her resimde
Arınmaya çalıştıkça üzerine çöreklenen sisten
Daha da kararıyor bulutlar.
Şehir ayılmaya çalışıyor yine
Çakır keyif sevdalar ertesinde
..
bildiğim bütün şarkıları söylerdim sana
sen bana yalnızca bakardın
ve susardın derin uçurumlar gibi
saçlarının kokusu sinerdi tüm şehre
tüm şehir saçlarından geçerdi bütün bir gece
hayat bir tutamdı saçların gibi
..
O kadar benden ki bu sehir,
Ne zaman gulecegi
Ne zaman aglayacagi
Belli olmuyor.
Bazen civil civil
Kayniyor yuregi
Ama ara sokaklari
..
Aslında limanı olan herşey,
bende gitme isteği uyandırır
Ama hayatımda sadece ikisi oldu:
Limanı olan şehir ve Limanı olan kadın
Ey kadın! başımı yasladığım göğsün,
Yolcuların tıkabasa bindiği gemi güvertesini andırır
İşte her gece böyle gitmek üzereyken
..
Her geliş bir gidişe çıkıyor. Dün veda ettiğim şehir bugün karşılıyor. İçilen bir fincan kahvenin sonundaki telve gibi buruk anılar. Her tane telve canımı acıtıyor.
Bu şehir kan kokuyor...
Bu şehir gül kokuyor...
Bu şehir başka...
Bu şehir yaşattığınca öldürüyor.
Gözüm kesmiyor bu ayrılığı... Görünen yollar, iki yüzü keskin bıçak. İçim acıyor vedaya. Biliyorum; İstanbul beni anlamayacak...
Affet beni Şehri İstanbul'um!
..
karatmaya uğradı şehir
çektim perdelerini uykuya
dalsaydım birde şöyle derince
taş gibi yatsaydım
kuş gibi kalksaydım
..
Acem gülü’ne
kentim
beni neden yalnız bıraktın
bir kölenin ağlamalarıyla
ihbar ediyorum kendimi
..
yabancı bir şehir
yabancı caddeler
yabancı insanlar
yine kendine yabancı bir ben
05/06/2006
..
Gözlerine bir şehir kurdum
İçine yalnız kendim oturdum
..
Yalnızlığın doruğunda, gece
Ermişken
Şehrin sokaklarına sessizliği
Ve… ben
Gezinen
Seda ile birlikte
Duraklamış yürek
..
Kutsal bir cehennemdi şehir
Gölgeleniyordu ansızın
Kahpeleşiyordu ateş
Ve kan kokuyordu her yan
Kutsal bir cehennemdi şehir
Tövbesi kabul görmüyordu
..
Bu şehir hayatın soğuk yüzü
Sustukça ürperten bir çığlık
Ve isyanın en haklı adıdır
Soluğu kesilmiş gül sesimin
Bu şehir alnında taşıdığı
Beyazın en kirli suretidir
..