Yirmidokuz mayısının sabahı, yıl 1453...
Ordusunun başında genç sultan II. Mehmet.
Gözü, Bizansın en görkemli şehrinin ''aşılmaz'' denilen surlarında.
Ruhunun derinliklerinden dökülen imanla yoğrulmuş bir cümle;
''Ey Konstantiniyye, ya sen beni alırsın, ya ben seni...''
Elliüç gündür kuşatmada Osmanlı Ordusu!
Bir yıl öncesiydi, başlanmıştı Rumeli Hisarının yükselişi...
Tahkim olundu yeniden, kutlu tevellüde gebe şimdi.
Döküldü iri kıyım şahi topları fethe damga vurmak adına,
ey kutlu ordu, gemileri karadan yürütmek ne güzel yakışacak şanına.
Tophane'den başladı açılmak üzere yeni çağın serüveni,
uzandı Kasımpaşa sırtlarından onurlu bir hışımla Haliç'e..
Aşıldı işte, mümkün görmediğin koruyucu devasa zincirin,
Bak Doğu Roma, kaldın işte şimdi, onulmaz kaderinle başbaşa...
Ele geçmek üzere, Asya denen toprakları batıya ulaştıran Avrupa.
Kalpler güneşten önce aydınlandı...
Binlerin secdesiyle açıldı fethin kapısı!
Yalnız bir ordu değil Ya Rab.
Bir ümmet koştu mübarek fethe.
Toprak da titredi o sabah ürkerek...
Ay henüz kırmızıdan ayrılmamıştı bile,
geceden kalma bir dua gibi asılı gökyüzünde.
Ve yıldızlar, kutlu ordunun imanıyla parlayan.
Sultan Mehmet diz çökmüş kalbinin içinde,
ulu sancağı dikmişti çoktan korkusuz yüreğine.
Sadece kılıcı değil, coşkun dualarıda keskindi...
Karanlıkta kuşatılan surlara azimle yaslanmıştı asker.
Kulaklarında çınlayan ulvi heyecan...
''Fetih bizim elimizle olacakmış meğer,
kılıç tutan eller, secdeyede giderse eğer...''
Ya gökten gelen bir nidaydı bu yankılanan,
ya da, Akşemseddin'in aks-i sedasıydı surlara çarpan.
Gemilerde yürümüştü ya o gece, yağlı kazıklar üstünde.
Haliç bile sustu, gördüğü kudretin ihtişamından!
Yeni bir çağın başlangıcı akıyordu denize karadan...
Ve Sultanın sancaktarı Hasan.
Sabah ezanı gibi yükseldi surlara...
Dikiverdi sancağı yaşamı uğruna.
Düştü bedeni, ruhu savruldu şanlı fethin üstüne..
Şahadet, şehitlik böyle kokmalıydı işte.
Barut, iman, gül gibi, Resulün müjdesine nail olan.
Ayasaofya'da ağlamaklı işte bak, dolu dolu gözleri.
Secdeye kavuşacak nihayet, özenle dizilmiş taşları.
Sultan Mehmet, dimdik yürüdü eşiğinden içeri.
Eğdi başını gökyüzü ulu kumandanı selamlar gibi...
Azametli adımlar değildi ancak bu yürüyüşün sebebi,
Rabbine şükrün borcuyla doluydu Fatih'in yüreği...
Ve Konstantiniyye, mutlaka bir şehirden çok daha fazlası,
gözlenen intizarın vuslatı, ümmetin hayır duası...
Kayıt Tarihi : 31.5.2025 17:43:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!