Yığın sap
“-deste yerlerindeki başşakları toplamayla
başlar ileşberliğimiz
bu yüzden, ekme(ği) n kadrini-gıymatını biliriz
yeriz!
yere düşse de,
çamıra bölense de
gırıntı hatda
kuru, bayat olsa da...
tarlada ekin iken yolunup deste edilen
yığın edilen destelerden
dışarıda kalan başakları derilen
sap!
kağnılara sarılır yeniden
beldenatla yığın kağnıya sarılır
urgan eğeyfle sıkıştırılır,
urganı arkasından geçirip,
sağ ayakla yençtin mi,
eğeyften sıyrılır ip
ova tarlalarından yığınların
bir-kaçı birden sallı sarılan kağnılarla alınır
Çataltepeden, Bel’den alınacaksa yığın,
birkaç kağnıda kaldırmak göze alınır
beldanat vermek, sap sarmak, kağnı endirmek
her babayiğidin harcı değildir
sap sarılı kağnı
dar, dik, bayır, taşlı, yolaklı, becek
yollardan geçecektir.
uzun bir gıcırtı,
taştan seker kağnı,
bazen sarılı sap yuğardı öküzleri,
yokar(ı) da kalan kanatlara
bardak gibi asılmamız da
çoğu zaman işe yaramaz
aştığı da olurdu hani
narasın! aşan sap bir kağnıda kalkmaz,
yol kıyılarındaki çalılar, ağaçlar
sap kağnısını darar da darar
çalabildiğini çalar,
dedeyin iki başağın galmasına gönlü olmaz,
“-guşların hakkı” desen
aradan maklukatın nasibini verir
beninen çi(f) tmi sürdüler,
ekin mi yoldular,
onnarı Canab(-ı) Allah düşünür” der
“eee çilesi olacak biraz
nasıl olurdu unu
Gölyerinin, Yeldeğirmeninin
nasıl olurdu bulguru
Çataltepe buğdayının
valla dadına doyulmaz”
kağnı harman yerine gelir
tekerleklerin arkası önü taşlanır
ganlı dinlendiriğe alınır,
zelveler çekilir
öküzler salınıp,
urganlar çözülür, toplanır
var güçle bir anda
ıramas kaldırılıp
ganlının ganatları boşaldılır
bir cağıştıyla, serilir
ekin harman yerine
mubarekler deste, deste düşer
orta tahta itilerek geriye
yeniden boyunduruktaki yerine geçer
öküzler ve zelveler,
sabitleyen taştan kurtulur tekerlekler
ve
başlar yeni bir sefer...
“-ho! oğlum” der ileşber
kendi işlerinin başına döner,
komşu harmanlardan gelip
yardım edenler
kalaylı bakır taslarda su getirenler
bağrından indirip elini
“-afiyet ossun” der
alıp taslarını geri dönerler.
yola koyulur ganlı kendi kendine
adam, kanatların önünde,
oturup sol ayağının üstüne
öküzlerin hemen gerisinde
şapkasının altında çevre
elinde övendire
“-ho! bobam” der yine
“kalktı göç eyledi Avşar elleri
ağır ağır giden eller bizimdir
arab atlar yakın eyler ırağı
yüce dağdan aşan yollar bizimdir”
sağ ayağını sallamakta
söylediği türküye tempo tutmakta
'-çilenger attım bağa
vardı değdi yaprağa
kız ben seni almazsam
girmen gara toğrağa'
bu çilenger ne acaba
bağa niye atılmakta
soramazdım, cızırtı yapmamak adına
babam biraz daha coşardı
“gel gönül seninle,
muhabbet edelim
araya kimseyi alma sen gönül
ya benim kimim var,
kime yalvarayım
kaldır yarendeki karayı gönül
bir yar için
gül benzini soldurma
halden bilmeyene halin bildirme
tabib olmayana
yaren sardırma
sonra azdırırsın yarayı gönül
solmazsa dünyada,
güzeller solmaz
bu dünya fanidir kimseye kalmaz
yalan-dolan ile
tabiblik olmaz
sonra azdırırsın yarayı gönül”
Kayıt Tarihi : 20.11.2007 17:26:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)