Kimse mutlu değil.
herkes kendi mezarında debelenen ölüler gibi.
çöplerin ortasındaki kağıt toplayıcısı,
az ilerisindeki evsiz,
yol kenarındaki orospu,
fabrikadaki işçi,
Kalbi kırıktı, kimseyle uzun uzun konuşamazdı. Telefonda biriyle konuşurken hep boşluğa bakardı. Geçmişte yaşadığı güzel anıları özlerdi. İnsanların hayatlarından sessizce çıkardı. Her şeye çabucak alışamazdı. Hayatında hep bir şeyin eksik olduğunu hissederdi. Bu eksikliği tarif edemezdi. İnsanlara güvenemezdi kolay kolay. Herkesi hayatına almazdı.
Hiçbir zaman yaşayan bir ölü olmak istememişti. Ama şimdi yaşayan ölünün feriştahı olmuştu.. Bakışları, gülüşü değişmişti. İnsanlara karşı çok değişmişti. Eskisi kadar saf değildi mesela. Olan bitenden hep kendini suçlu bulurdu. Geceleri gizli gizli ağlardı ama bunu kimseye belli etmezdi. Mutlu insanlara çok imrendi hayatı boyunca. Çünkü o hiçbir zaman tam olarak mutlu olamadı. Olsa bile bu mutluluk çok kısa sürdü. Fotoğraf albümlerine bakardı ara sıra. Eskiden ne kadar mutluymuş öyle. Şimdi o ışıl ışıl parlayan gözleri sönmüş bir feneri andırmaktan başka bir şey ifade etmiyordu. Hep bir şeyler eksik hayatında.. Hep bir arayış içinde. Birinin onun kalbini tamir etmesini bekliyor.. Hep bekliyor, sabır içinde bekliyor. Bıkmıyor.. Bir gün mutlaka gerçek mutluluğu yaşayabileceğini umut ediyordu.. Çünkü umutları onu hayata bağlayan gizli kalesiydi..
Kırıldım işte...
Öyle çok ve içten kırıldım...
Canımı yakanlara hesabımı soracak bir tek kelime bile bulamadım..
Gözlerine baktım..
Arkamı dönüp yok oldum..
Öyle anlamsız ki her şey...
Beni toplayın. Un ufak olmuş bileğimin bütün sancılarını bir araya çağırın. Sırtıma öyle vurun ki düşeyim. Öyle bir düşeyim ki bu acı düşüşümden ötürü diye kandırayım kendimi. Bu sızı ne nefes aldırıyor ciğerime ne de yutkunmama izin veriyor. Beni toplayın ve bir çöp poşetine atıp sıkıca bağlayın. Kör bir düğüm atın üzerime. Bileklerimin kan kokusu sızmasın dışarıya.. En dipsiz kuyulara atın beni duyulmasın ölüm çığlıklarım. Ve bir not düşün poşetin üzerine.“Kırılacak can var içinde! ” Kırılmış un ufak olmuş 'can' var içinde..
Konuşunca bir şeyler ters gidiyor ve içinden çıkılmaz bir hale geliyor. Mesala yalan söyleme ihtiyacı duyuyor insan. Ben susmayı tercih ediyorum, kendimce en doğrusunu ve en güzelini yapıyorum. Muhatab olmak zorunda olduğum insanların suratına, sanki karşımda bir duvar varmış gibi bakıyorum. Canımı sıkıyor yaşadıklarım, düşüncelerim derine itiyor beni. Anılarım üstüme çöküyor, piç olmuş, kullanılmış duygularımla başbaşa kalıyorum her gece, uykumu sikiyorlar. Zindan oluyor bana her yer, bulutlardan tutunup dünyayı izliyorum, küfür yağdırıyorum durmadan.
Canım yanmıyor artık,
Ruhum nasır tuttu...
Hissizlik ne kötü bir şey
Yaşamayı unutturuyor...
Tuzsuz yemek gibi
Şekersiz çay gibi
Neredeyse sabah olacak. Ve bu gece yine misafirim olmadı uyku. Yalnızlık, müzik ve kahve ile beraber dertleşiyoruz. Ve, sen yoksun. Seni anlatıyorum onlara. Hayallerimde bulunduğun yerini. Benim için olan önemini. Ve hala iyi bir insan olarak yaşayabilmemin senin sayende olduğunu. “Merak etme.” diyorlar bana. “Merak etme, biz hep yanındayız.”
Ve sonra mutfağa su içmeye geldiğinde annenin mutfakta bulaşık yıkarken açtığı radyoda bir türküyle karşılaşıyorsun.Radyoda çalan türkü nefesini kesiyor birdenbire. Ellerini tezgaha yaslamış gözlerin dolu dolu bir şekilde türküyü dinlemeye koyuluyorsun. Sazın telleri yüreğine işleniyor ilmek ilmek. Radyonun sesini sonuna kadar açıyorsun. Komşuların ne dediğini umrunda bile olmuyor.
Ağlamamak için mutfağın tavanına dikiyorsun gözlerini. Bir süre sonra bu oyuna daha fazla devam edemeyeceğini anlayıp ağlamaya başlıyorsun hüngür hüngür. Bu hayatta hiçbir zaman sevilmediğine, kimsesizliğine ağlıyorsun hıçkıra hıçkıra. Gözyaşların dudaklarını ıslattığında elinin tersiyle yüzünü silip toparlanmaya çalışıyorsun ama olmuyor. Türküye öyle bir kaptırmışsın ki kendini bir türlü kendine gelemiyorsun.
Mutfağın zeminine oturup sırtını dolap kapaklarına veriyorsun. Gözlerin boşluğa bakıyor bu sırada. Dalıp gidiyorsun uzaklara. Türkü çalmaya devam ediyor tabii. Yaşamak istediğin hayattan ne kadar uzakta olduğunu fark ediyorsun. Bunu fark etmek yaralıyor seni. Elindeki bardağı duvara fırlatıp paramparça etmek istiyorsun. ”Allah kahretsin” diye bağırmak istiyorsun. Ama bağıramıyorsun. Sesini duyuramıyorsun insanlara. Kulaklarını çoktan tıkamışlar çünkü sana karşı. Ne yapsan anlatamıyorsun derdini. Senden o kadar eminler ki kıllarını bile kıpırdatmıyorlar.
Sen onlar için olsa olur olmasa da olur insanlarından birisin sadece. Sevilmeye layık görmüyorlar anlasana. Bir kalbinin olduğunu unutmuşlar, o yüzden canını acıtıyorlar senin, o yüzden yüzüstü bırakıp gidiyorlar her seferinde. Sen ”Allahım nerde yanlış yapıyorum” diyerek beynini kemiren sorularla boğuşurken onlar seni çoktan unutmuş oluyor.
Mutfağın zeminde otururken dizlerini karnına çekip düşüncelere dalıyorsun. Çalan türkü sana pişmanlıklarını hatırlatıyor. Çalan türkü keşkeleri sırtına iğne gibi batırıyor. Yaşadığın onca hayal kırıklığı beliriyor gözlerinde. ”İyi de ben bütün bunları nasıl atlatacağım’’ diye serzenişte bulunuyorsun karşındaki duvarlara. Duvarlar bağırışlarını kaydediyor hafızalarına. Elinden gelse mutfaktaki bütün tabakları kıracaksın. İçindeki acı, kocaman kapkara bir öfkeye dönüşüyor. Sinirden dişlerini sıkıyorsun. Bu sırada yüzünden gözyaşları süzülüyor, yumruklarını da sıktığını fark ediyorsun.
Sonra türküye sessizce eşlik ediyorsun. Derin iç çekişler yaparak hayatının ne kadar boktan olduğunu hazmetmeye çalışıyorsun. Hiçbir şey memnun etmiyor artık seni. Fırının kapağını açıp başını içeri sokmak istiyorsun.
Bazı insanlar; bazı geceler kendilerine “neden? ” ile başlayan cümleler kurar ve bu soruların cevabını asla bilemeyecek olduklarını bildikleri için artık bu cümleleri kurmaktan korkar. Kendisine “neden” diye sorular sormaya başlayan her insan, delirmeye bir adam yaklaşır. Delirmek böyledir, insanın kendini tanımasıyla başlar.
Ve bazı insanlar, kendilerine “neden? ” diye sordukları zaman, kaçarlar. Uyumak en basit kaçma yoludur, bazı insanlar kendilerine artık “neden? ” diye sormadıkları bir gecenin sabahına uyanmak için uyurlar..
Ne hissediyorum biliyor musun
Kırılmış bir bardak düşün
İpi kopmuş bir uçurtma
Etinden ayrılmış bir tırnak
Sönmüş bir yıldız
Düşün işte
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!