Ruhum Bir Eylül Şiiri - Fatma Avcı 2

Fatma Avcı 2
226

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Ruhum Bir Eylül

Boğazımı yakan, gözlerimi ıslatan yaşların acısını bertaraf etmek istedikçe her yutkunuşta içime çektiğim kokun jilet yaraları açıyor. Hüzün ve kasvete düşen ruhumu arındırmak için gözyaşı ırmağında yıkamaya çalışıyorum. Ruhumu suya her daldırışımda hüzün ellerime bulaşıyor. Sensizlik sarmış bedenime birde hüznün lekesi oturuyor.

Beynim duygu işgali altında, düşüncelerimi tutsak etmiş. Aşkın zehri yavaş yavaş damarlarımdan vücuduma yayılırken ardında enkazlar bırakıyor. Deprem sonrasında oluşan enkazı toplayacak yürek henüz ortalarda yok.

Dudaklarımdaki yalvarış ateşlerinin korunda yanarken, gözlerimdeki yaşları gülmelerle kapatıyorum. Saçlarının sarhoş eden kokusunun zehrine kapılıp mecnuna dönüyorum. Ellerimde senden kalan sararmış mektupların gölgesinde.

Ateşli hummalı bir kararsızlık yaşadıklarım. İradem, yorgun benliğime teslim oluyor ve sen oluyorum. Yüksekten düşen taşın denizi yırtarak dibe inerken bıraktığı harabiyetti yaşadıklarım. Suda beliren her halka acının şiddetini gösteriyordu. Sular durulsa bile yürek odaları onarılmaz yaralarla doluyordu.

Dil konuşmaları yaraları daha da kanatıyor. Onu için dudaklarımın söylerken titrediği kelimeleri yüreğimin derinliklerinden gelen nameler ile anlatmaya çalışıyorum kan ve hüzne bulanmış notalarla. Hayatıma sahip sözlerime dilim hakim değil, sustukça konuşuyor, konuştukça susuyorum. Her es bir nefes aralığında. Zaman çarkının akrep ve yelkovanı arasında sıkışmış nefes durgunluklarında sessiz harflerin cümleleri ile seni anlatıyorum.

Gökyüzünün kapıları açılıp, kendi yazgısını giymemiş hayatların başkalarının ellerine dökülüşünü seyrediyorum. Ruhum savaş meydanı gibi, düşmeden yürümeye çalışsam da her adım sonrasında dizlerimdeki çiziklerle yerden kalkıyorum. Kan taşlarıyla durdurmaya çalıştığım yaraların balçığında ayaklarım kayıyor ve ben senden biraz daha uzaklaşıyorum. Pişmansızlık ve umutsuzluğun zafer çığlıkları arasında teslimiyetin beyaz bayrağını çekiyorum, üzerime bulaşan ihanet kanlarını silerken.

Bedenim silahlı, ruhum silahsız kalmış, kınına sokulmuş bıçak gibi zaman. Taarruz vaktini beklerken adın dilimi karıncalandırıyor. Çığlık çığlığa haykırıyorum yüreğimin derinliklerinde benden başka duyan olmuyor. Hüznün lacivert gözleri keskin ten kokunun ardından kararmaya başlıyor. Hasret üzerime örtülmüş ketum bir tül gibi. Ruhum ise bir Eylül, kış ile yazın arasında kalmış. Renk cümbüşü içinde elimdeki mutluluğumun alınıp kışın hücumuna uğradığımın farkında değilim.

Yağmur sonrası umut vaat eden gökkuşağı yok artık. Renklerimi kaybettim, baktığım her yer, her şey gri.

Gözlerini düşünüyorum, bakışlarımızın konuştuğu hayatı. Gözlerinin parlaklığından süzülen mutluluğun bakışlarını. Ruhumuzu nasılda birbirine bağlıyordu. Ruh ve şiir için seviyorduk birbirimizi. Henüz siyah endişe bulutları düşmemişti gözlerimize ve aşkın taş kesilmiş cesedi başında ağıtlara oturmamıştık.

Şimdi tüm gidişlerin yasındayım. Koparılan takvim yapraklarını saymıyorum. Gittiğin yerlerin çıkmaz sokaklarında duvarlara çarparak duvarlar ardındaki aydınlık günü aramıyorum. Kör karanlık gecelere teslim oldum, yağmur sonrası balçığa dönen yürek sokaklarımın batağında dibe çekilmeyi bekliyorum.

Söylenecek sözler bitmeden çekip gitmek, kendimizi yetim bırakmak, yaşanan anları yok saymak. Fırtına sonrası güneşi beklemek ne kadar da uzaktı severken terk edipte gitmek. Oysa ömrümü ömrünün yanına gömmüştüm. Sevinçleri arkada bırakıp, hüznün şifrelerini çözmeye çalışıyorum. Dağılmış düşüncelerim uçuşurken gözlerimden hayatın çıkmazlarındaki acılar önüme çıkıyor ve yine mutluluğum gölgeleniyor.

Kentin ıslak sokaklarında sessiz ve sensiz yürüyüşlere çıkıyorum. Durmadan adımlıyorum senli yalnızlığımı. Nefeslerimizin birleştiği buğulu camlarda nefes darlıklarını yaşıyorum. Seni saklayacak yarınlarım kalmadı. Ne uçurtmaların gökyüzünde salındığı baharlar, ne de ufak bir esintiyle yere akan yapraklar her mevsim bir kara kış.

Sen gittin ve her yaprak düşüşünde ben bir kez daha kayboldum. Bir bütün iken kendi kendimizle, yarıya düştük güneş ışığında.

19.12.2012
Fatma AVCI

Fatma Avcı 2
Kayıt Tarihi : 22.12.2012 18:47:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mehmed Sarı
    Mehmed Sarı

    Yine ezgi yüklü bir deneme. Yüreğiniz dert görmesin

    Cevap Yaz
  • Karçiçeği Nazar
    Karçiçeği Nazar

    Sen gittin ve her yaprak düşüşünde ben bir kez daha kayboldum. Bir bütün iken kendi kendimizle, yarıya düştük güneş ışığında.


    eylül...hazanım...eylül en güzel yanım....eylül..umudum canda canım...eylül..aldığım nefes....eykül....damarımda kanım....eylül...ilk ve son yanım....

    hocam istanbula eylül düştü hazan düştü yaşadım mısra mısra her satırını.....

    sevgiler güzel yüreklim............güçlü kalemin hiç susmasın.....

    Cevap Yaz
  • Bülent Baysal
    Bülent Baysal

    Yüreklerdeki gökkuşagı kaybolup renkler siliniyor ve hayatın her yerilerini griler sarıyorsa hüzün sarmıştır duygu pınarlarından yağmurlar ılıkılık yagar gönül sokaklarına, bahçeler hazana durmuştur, güz sancılarıdır yaşananlar.....Kaleminize ve yüreginize saglık. Harika bir anlatım ve duygu seliydi. Selam ve saygılarımla. ....++

    Cevap Yaz
  • Dinmez Er
    Dinmez Er

    Olağan üstü betimlemeler,öykü-şiir tadında ki sıradışı çalışmanızı kutluyor, başarılarınızın devamını diliyorum.Saygılarımla Sayın Avcı...Dinmez ER / Çeşme /

    Cevap Yaz
  • Muzaffer Kalaba
    Muzaffer Kalaba


    Gökyüzünün kapıları açılıp, kendi yazgısını giymemiş hayatların başkalarının ellerine dökülüşünü seyrediyorum. Ruhum savaş meydanı gibi, düşmeden yürümeye çalışsam da her adım sonrasında dizlerimdeki çiziklerle yerden kalkıyorum. Kan taşlarıyla durdurmaya çalıştığım yaraların balçığında ayaklarım kayıyor ve ben senden biraz daha uzaklaşıyorum. Pişmansızlık ve umutsuzluğun zafer çığlıkları arasında teslimiyetin beyaz bayrağını çekiyorum, üzerime bulaşan ihanet kanlarını silerken.

    Bedenim silahlı, ruhum silahsız kalmış, kınına sokulmuş bıçak gibi zaman. Taarruz vaktini beklerken adın dilimi karıncalandırıyor. Çığlık çığlığa haykırıyorum yüreğimin derinliklerinde benden başka duyan olmuyor. Hüznün lacivert gözleri keskin ten kokunun ardından kararmaya başlıyor. Hasret üzerime örtülmüş ketum bir tül gibi. Ruhum ise bir Eylül, kış ile yazın arasında kalmış. Renk cümbüşü içinde elimdeki mutluluğumun alınıp kışın hücumuna uğradığımın farkında değilim.


    sevgili dost,
    Bu güzel ve anlamlı çalışmanızı ve sizi yürekten kutlarım.
    Emeğinize,yüreğinize sağlık.
    Güzeldi......Başarınız daim olsun.
    Saygım emeğinize ve sizedir......

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (11)

Fatma Avcı 2