Gözünü yıldırmasın karakış,
Altında sağlama yatağın,
Hastanede Şiran var.
Ne kaldı ki şurada,
Ekim, Kasım, derken Aralık
Sabrın tükenmezse eğer,
Annenden öğrendiğinle yetinme
Çocuğum, Türkçeni geliştir.
Dilimiz öylesine güzel ki
Durgun göllerimizce duru,
Akar sularımızca coşkulu...
Ne var ki çocuğum,
Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun
Savaş sonrası sayımlarda
Şu kadar ölü, şu kadar yaralı
Kadın, erkek sayısız kayıp…
Elden ayaktan düşmüş
Geride bir o kadar da sakat,
O kara günleri anımsayalım diye…
Derdimiz bize yeterken
komşulardaki de tuz biber eker,
Kâtiplerde gürültü çıkar
çorap yüzünden,
tasası bizim evdekilere…
Malmüdürüne nüzül iner
Yaslılar adına konuşmanın tam zamanı
Kütükte yası yetmişlerin arasındayım.
Bir tekerlemenin çağrışımında
İnanıvermeyin isimin bittiğine.
Ne var ki dertlerimiz tasalarımız artıyor,
Yas ilerledikçe.
Elim eline değsin...
Isıtayım üşüdüyse,
Boşa gitmesin son sıcaklığım!
19 - X1- 1991
İnsanları alabildiğine sevmeyi,
Bırakmazlar yanına.
Böyle çekersin cezasını
Üç duvar, bir kapı arasında
Onlardan ayrı
Böyle onlardan uzak.
Tüketme nefesini, maviş kızım,
Bildiğin Türkçe kıt gelir masallarıma.
Sözden sazdan anlamazsın,
Kuştan, yapraktan haberin yok.
Biz yaslılar neler de bilmeyiz,
Tükeniyoruz boyuna tükeniyoruz
Bir lodos kalktı mı güneyden
Çürük meyvalar gibi dökülüyoruz
Biz tükendikçe yangın genişliyor
Sarıyor kentleri bir yanından
Büyük bir saygıyla anıyorum.
Bazen dönüp bakıyorum da sevgili öğretmenim, biz, yaşamayı haketmiyoruz galiba... eğer bu söylediğim haksızlıksa kendimize, kendime, hakettiği gibi yaşamıyoruz diyeyim o zaman...
Her yer yalan olmuş
Benim gönlüm talan olmuş
Bir zalim, şair olmuş
Offf ki ne offf herkes şair olmuş