Usta olamaz çırak dinlemezse ehlini,
Kendini alim sanan gideremez cehlini...
Büründü yine afak gözlerinin rengine,
Silindi birer birer yeryüzünden nesneler.
Karanlık öğütüpte serpti beni engine,
“Sen” oldu bütün varlık, bir an oldu seneler.
Sonsuzluk tohumları filizlendi elinde,
Mabedidir hasretin gözlerimde kalan yaş,
En mahrem hakikatin sırdaşıdır hayalin.
Hafi bir yangındır bu vücudumdaki telaş,
Safi bir ızdırabın izidir şu melalin.
İsyankâr bir çığlığın nağmesi kulağım da,
Kürsüye geçti diye olur mu merkep hatip?
Meali Kur'an diye satar hilebaz bakkal.
Hatice anamıza söven takkeli rahip,
Hadise rivayet der, din diye okur masal.
Batıl bir fikre gebe etiketi profesör,
İdraktan azad olmuş, gerçek ilimden sürgün.
Öz tarihine düşman şu fen yobazı nankör,
Kaleminden kustuğu yalanlar bile küskün.
Çarkları paslı nizam, saati durmuş zaman,
Bu millete ilham tarihten gelir.
Bitmez haini kör talihten gelir.
Takke taktı diye hoca sana da,
En büyük ihanet fasîhten gelir.
Meali düşürmez elinden yobaz,
Hidayet bu halka teşrihten gelir.
İnsaf-ı dildâr olmaz ancak seraptır visâl,
Bu sahrada aşığı ravvah-ı âb-ı gassâl...
Kurbağada olsaydı cahil deki kadar dil,
Ay'ı tutup yutardı, var boyunu da sen bil...
Söndü mü semada bu akşam nücum-u meftûr,
Zira bi-gâne canân, kûr ruhum yine meskûr...
Rüzgârın gelinliği gibi odamda perdem,
Dalgalanıyor sanki ruhumun boşluğunda.
Çekip sözü siga'ya gözyaşlarıyla hemdem,
Hasrete mahkûm ettin müebbet yokluğunda.
Mahzun mahzun bakarken asûman gözlerime,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!