Kimse hatırlamıyor adımı
Bahar gelmiş. Balkonlar serin
Annelerin çocuk ambarı balkonlar serin
Su dalgın değil. bademler açmış
- Sahi kaç yıldır yalnızım ben
Çiçekler çürümüş saçlarımda
Şimdi senin soluğunda bu akşam
çiçekler ve sular kadar yalnızım
bir o kadar da esmer saçların
bin kuş esiyor sanki ayışığından
İstanbul - Ankara - Kayseri
Adana - Antep - Mardin
Bursa - İzmir - Bodrum
üç yıldır gider gelirim
302 Mercedesin arka koltuğunda
ne yattığım yer belli
Bu mavi gök, yeşil yaprak, gri su altında
Hüzün asla yakışmıyor sana
Stockholm'de ne de dünyanın herhangi bir yerinde
Kalbim, ah kalbim tarifsiz alevler içinde
İstanbul'da ve dünyanın herhangi bir yerinde
İlk kez gidilen bir şehirde akşamlar nasıl geçer?
Geçer mi acaba?
Gri bir hüzün, kolları arasına almıştır bütün sokakları…
Renkler, arınmıştır yalnızlığın bedeninden…
Dumanın küfünden balkona çıkılmaz.
Akşamın sığınağı pencerelerdir: Pencereden bakarsın.
kış geldi sen gelmedin, oysa dudakların
ve kar beyazı gerdanınla bembeyazdın
soğudum yüzünde
kapadın kapısını yalnızlığın, kalbinin de
Bembeyaz bir buz çölün ortasında duruyorum.
Karların beyazlığı aydınlatıyor gökyüzünü…
Gökyüzü ile yeryüzünün birleştiği yerde,
ufukta birden yüzünün fotoğrafı doğuyor
güneş misali…
Yüzünü alıp
-ağlara
takılı bir yüreğin pes! haline dair hikayat-
can abdurrahman'a ve
yaşmağa...
bırakılmış bir gölün
Rüzgârın parmaklarımın ucuna düştüğü bir akşamüstü
hüznün yağmur damlası kül kokusuyla yüreğime düştüğü
alaca söğüt dallarının mavi su mağaralarına düştüğü
akşamın bir sesten bir sessizliğe düştüğü bir akşamüstü
Çınaraltı’ndan geçtim yüzümde bembeyaz güvercinlerle
Seni ilk gördüğüm gün
gibi duruyor gökyüzü
iki kaşının arasında
Belli değil mi?
Allah rahmet eylesin, keşke daha önce tanısaydım seni. Şiirime çok şey kattın.