Pencerenin ardından,
Kırlangıçların gökyüzü dansını seyrediyordu.
Pencere kenarında biriktirdiği,
Menekşelerin açmasını bekliyordu.
Bütün gün yemek yapıp, çamaşır yıkayıp,
Ütü yapıyordu.
Bir avuç deniz.
Denizde bir kibrit kutusu gemi.
Gemi yaklaşıyıyor, denizi bir bıçak gibi keserek.
Kibrit kutusu büyüyor yavaş yavaş.
Noktalar büyüyor yavaş yavaş, nokta kadar insanlar.
Bir yer var.
Her gözümü yumuşta benliğimi dolduran.
Sıra sıra başı karlı dağlar,
Dağlarda, geyikler, ceylanlar.
Buz gibi soğuk sular.
Ve ortada bir vadi.
Bir kuş öter karşı dağlardan
Bir ışık yanar söner belli belirsiz.
Oturup ağlarım yanlızlığıma.
Kuytu köşelerde gece gündüz.
Bir yılan dolanıp dolanıp durur içimde.
-Af çıkacak der adamın biri-
Bütün bıçaklar kalkıp havaya,
Benim yüreğime saplanıyor.
Bütün kurşunlar bana nişanlanıp,
Üzarime yağıyor.
Yürüyorum.
Garip garip süzüyorlar, tepeden tırnağa.
Bir taş attım, karşı kıyıdan.
Missouri’yi ben vurdum.
Kara bir bulut gibi çökmekteydi memleketimin üzerine,
Sömürünün lanetli gemisi.
Bunu ben gördüm, Mehmet abi, bir ben gördüm.
Adnan pis pis sırıtıyordu abi, pis pis sırıtıyordu, altın dişiyle,
Yollarıma, pusu kurarlar.
Aşılamayasıya çoğaltırlar engelleri,
Seni benden koparırlar belki! ...
Oysa bir ben söküp atabilirim içimden;
(Atabilirsem eğer! ...)
Neden gözlerim yaşlı sanki?
Biliyorum bu şarkı hiç iyi bitmeyecek.
Yine dinledim. Yüzbin kez dinledim bu şarkının sonu hüsran.
Bu şarkının sonunda dal gibi bir genç ölüyor.
Bir akşam vakti,
Kesiliyor güneşte altın gibi parlayan bir baltayla;
Kuruyor kolları.
Kaktüsüm çiçek açmış.
Uzaklardan oğlum gelmiş. Daha ne olsun?
Daha ne olsun?
Mesela incecik bir yağmur yağsın.
Toprak kokusunu hisset ciğerlerinde.
Bu gece ölesim var.
Dünyanın bütün kemanları nolur susun bu gece.
Yalnız bir kemancı çalmalı.
Balat’lı yorgun yaşlı kemancı;
Oda benim için çalmalı.
En ince telinden dökülmeli naftalinli nağmeler.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!