Hey ağalar Türk’e cevap bulunmaz
Darılıp ağzını açtığı zaman
Değme şeyle karşısında durulmaz
Darılıp köpüğün saçtığı zaman
Türk değil mi şu alemin eşeği
Uğradım bir derte düştüm noksana
Akıl kılavuzdur pire var pire
Sıdkınan çağırdım Gani Hüda'ma
Onlar da çağırır pire var pire
Gözü açık görür setr-i alemi
Uğruma bir çığın düştü
Bir ucu mahşer içinde
Açıldı şar dükkanı
Ne ararsan var içinde
Var dükkana pazar eyle
Uğrum sıra giden Boz Atlı Hızır
Ayrılık derdinin dermanı nedir
Şu iki aleme olmuşsun nazır
Ayrılık derdinin dermanı nedir
Sığanmıştır ağca kolda bilekler
Sabahınan kalktım ezan okunur
Ezan sesi kulağıma dokunur
Duyar düşmanlarım kına yakınır
Uyan Mehemmed'im sinem bülbülü
Mehemmed'in atı tavlada bağlı
Uyurken üstüme gelen erenler
Gafil aç gözünü uyan dediler
Serseri kalma bu cihan içinde
Yürü bir mürşide hey can dediler
Uyandım gafletten açtım gözümü
Her sabah her sabah anka-yi devran
Ne hub dertli dertli ötersin bülbül
Gafildim de bir taş çıktı elimden
Va'den tekmil imiş yatarsın bülbül
Yumurtadan çoğ imiş zay'dir emeğin
Şu yalan dünyaya geldim geleli
Şu gönlümün gamı gitmez dahi ne
Sevgili canandan ayrı düşeli
Şu çeşmimin yaşı dinmez dahi ne
Neylersin sen anın çırağın yakıp
Takdir-i İlahiden budur nasibim
Az vermiştir çok istemem çare ne
Bu kadar nasibim budur kisibim
Bülbül gibi zar eylesem çare ne
Düşmanımın yaraları azmaya
Temennaya geldim erenler size
Temenna edeyim destur olursa
Mürvet kapıların bağlaman bize
İçeri gireyim destur olursa
Pirim deyü divanına geçeyim
"Şu ellerin taşı, hiç bana değmez,
İlle dostun bir tek gülü yaralar beni !"
Kalleş hızır
Breh breh