Peygamber Kucağında 90 Yıl

Enver Özdil
84

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Peygamber Kucağında 90 Yıl

Medeniyet denilen kahpe kinin kusmuştu,
Vatan semalarını kara bulut basmıştı.
Namusuna göz dikmiş aziz anavatanın,
Henüz haberi yoktu dehâsından Ata’nın.
Üşüştüler can çekişen bir devin enkazına.
Yem sanmıştı sırtlana, akbaba, kargasına.
Ali hatırlamazdı babası nice, nasıl?
Anasından dinledi hikâyesin on beş yıl.
Bir bebekken göndermiş Balkan’a pederini,
Almamıştı ne ölü, ne de sağ haberini.
Seferberlik kuruldu, er kişiler toplandı,
Çocuk Ali askere gitmedi, hayıflandı.
İki ihtiyar erkek kalmıştı koca köyde,
Eli silah tutanın hepsi şimdi askerde.
Yamyamı, zencisi de, Türk’le boğaz boğaza,
Vahşet, ölüm ateşi püskürtüyor boğaza.

Mehmetçikler canını siper etmiş düşmana,
Şehâdet şerbetini içiyor, kana kana.

Mehmet Ali durur mu, yalvardı anasına,
- Gitmek isterim, dedi, Babamın ardı sıra.
İki seksenlik koca, üç beş çoluk çocuktan,
Başka kimse kaldı mı, elleri silah tutan.
Anacığım izin ver, ben de hemen gideyim,
Mübarek vatan için, düşmanla cenk edeyim.

Anası gözü yaşlı, baktı Mehmet Ali’ye,
Tanrı’ya şükreyledi, bir oğul verdi diye.

- Git evlâdım git, dedi, Baban gibi sen de git,
Namusun için vuruş, ya gazi ol ye şehit.

Öptü ana elin, aldı hayır duayı,
Gönüllü talimle çıkardı pusulayı.
Teslim oldu kıtaya, nice erler tanıdı,
Kimi iki yaş büyük, kimisi akranıydı.
Kırk yaşında bir çavuş, şafak vakti topladı,
Teker teker sorarak, kayıtları yokladı.
Sıra Ali’ye geldi, sordu Çavuş soruyu,
Aldığı cevaplardan bulacaktı doğruyu.
- Adın ne, nerelisin, hangi sancaktan geldin?
Şube nere, tevellüt, kışlayı nasıl buldun?

- Mustafa oğlu Ali, diye saydı künyeyi,
Bozok’tan geldim, dedi ilikledi düğmeyi.

Bu sözleri duyunca, Çavuş’un içi yandı,
Ali’nin kendi oğlu olduğuna inandı.
Emin olmak istiyordu, tanışıklık vermeden,
Sıraladı sorusunu, peşpeşine demeden.

- Mehmet Ali mi, yoksa Ali mi, adın nedir?
Sağ mı, ölü mü yoksa, baban şimdi nerdedir?
Söyle evlât, Elif mi yoksa ananın adı?
Öyleyse eğer bu iş, baban da Mustafa’ydı.

- Sen hele söyle bana, niye sordun adını?
Benim anam sana ne, bilelim maksadını.

Çavuş işi anladı, hassas yere dokundu,
Ana namus demektir, oğlan ondan gocundu.
Çavuş, alttan alarak sorgu sual eyledi.
Ali de yumuşadı, bildiğini söyledi.

- Adım Mehmet Ali’dir, Ali bilirler beni,
Mustafa’nın oğluyum, Ramazan’ın yeğeni,
Anamın adı Elif, babamınki Mustafa,
Gönüllü yazılarak katıldım ben bu saffa.

Bozok’tan gelirim ben, köyün adı İkizce,
Vatanı olmayanın, namusu olmaz bizce.
Babam, on beş yıl evvel gitmiş Balkan harbine.
Hiç haberi gelmedi, öldü mü sağ mı gene.
Ecdadımım göğsüne düşman hançer dayarken,
Köyde durulur muydu, imdada koşmak varken.
Elim silah tutuyor, şükür şimdiden geri,
Doldururum ben, dedim, babamdan kalan yeri.
Vakit kaybedemem, nefer olmak isterim,
Kama tüfek vermezsen, dokunur sana şerrim.

Çavuşum bırakırken köyde bahtsız kadını,
Oğluna kendi vermiş, Mehmet Ali adını.
Bu hasretle yüreği, tam on beş yıl yanmıştı.
Ali’yi dinledikçe, tazelenmiş sanmıştı.
Zaman nasıl geçiyor, hiç farkına varmadan,
On beş yıldır koşuyor, cephelere durmadan.
Suriye, Yemen, Irak, kızgın Sina çölleri,
On beş yıl emre uydu, "Durma atıl ileri."
Şükür deldirmemişti soysuz düşmana postu,
Anlamıştı yok idi, Türk’ün başkaca dostu.
Ali ile konuşma biraz uzunca sürdü.
Belli bu sohbet onu evlâdına götürdü.
Yüzlerce nefer varken hem solunda, sağında,
Ali’nin ince sesi çınladı kulağında.

- Adım Mehmet Alidir, Ali bilirler beni.
Mustafa’nın oğluyum, Ramazan’nın yeğeni.

Çavuş’un birden bire gözleri sulanmıştı,
Oğlu şehit ağbeyi, Ramazan’ı anmıştı.
Mustafa Çavuş coştu, açtı iki kolunu,
On beş yıllık hasretle, kucakladı oğlunu.

Mehmet Ali inandı, babası olduğuna.
Sevincinden karpuz da sığmadı koltuğuna.

- Ah, etti, Anam, dedi, Bilseydi sağlığını,
Yedi düvel duyardı, mutluluk çığlığını.

Baba oğul birlikte çağlayıp coşuyordu,
Varlığını unutup, ölüme koşuyordu.
Koca Çavuş vazife aldı talim etmekle,
Emrindeki erlere savaşı öğretmekle.
Oğluna kavuşmuştu bir başka sevinçliydi.
Kaderin cilvesinden, tabiatı içliydi.
Erlerin hepsi onun, oğlu Ali gibiydi,
Her birine sevgisi, muhabbeti kaviydi.
Çanakkale Boğazı, harbin yapıldığı yer.
"Ölüm indirir gökler, ölü püskürtürdü yer."
Orda her gün binlerce, fidanlar ölüyordu.
Sıranın kendine de, geldiğin biliyordu.

Bir kaç hafta boyunca, sevincinden ağladı.
Bir baba gururuyla, yüreği yağ bağladı.

Beş haftalık talimle, Ali cepheye vardı.
Yüreğinde korku yok, seviçle gurur vardı.

Siperlere yerleşip, tüfek süngü dediler.
Dualar okuyarak, şafağı beklediler.
Beklenen vakit geldi, "ölüm emri" aldılar.
Üstün düşman içine, açık sine daldılar.
Öyle bir boğuşma ki, lisan tarif edemez.
Gülle, mermi yağdırır, o boğazı geçemez.
Kan oluk gibi akar, yer gök alev içinde.
Ali kendini buldu bu hengame içinde.
Kurşun sıktı rengarenk çehrelerin üstüne.
Karşıdaki de yeldi, onun canı kastına.
Paramparça uzuvlar, havada uçan eller.
İleri hücumlarla söküldü çelik teller.
Babasıyla yan yana, vuruştu Mehmet Ali.
Bir ikindi üzeri, gelip çattı eceli.
Kahpe bir kurşun geldi, saplandı ak alnına.
Çocuk yüzü gülerek, yığıldı sağ yanına.
Babası kucakladı, çekti biraz geriye.
- Vatan sağ olsun, dedi atıldı ileriye.

Bir kaç hasım hakladı, tüfeği de kırıldı.
Düşmanın boğazına, elleriyle sarıldı.
Fazla vakit geçmedi, göğsünü süngü deşti.
Şehâdet şerbetini, Koca Çavuş da içti.

Nice vatan evlâdı, bu döğüşte can verdi.
Hepsi de birer birer, cennet bağına girdi.
Namus için can veren, o kahramanlar kimdi?
O vatanın kalbinde, bir şehitlik var şimdi.

Şehitliğin içinde, adı mezar taşında.
Bozoklu Mehmet Ali, henüz on beş yaşında.
Yanındaki babası, adı Mustafa Çavuş.
Dünyada görülmedi, böyle çetin bir döğüş.
Doksan yıldır yatıyor, baba oğul yan yana,
Ecdanın ocağında, peygamber kucağında.

25 Nisan 2005

Enver Özdil
Kayıt Tarihi : 10.4.2016 21:55:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Enver Özdil
    Enver Özdil

    Merhum Mehmet Akif'ten sonra yazılan Çanakkale Şehitleri için en etkileyici manzum hikaye

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Enver Özdil