Gökyüzü pas renginde şimdi,
güneş; sönmüş bir lambanın yorgun parıltısı,
ufuk; kurşun rengi bir sessizliğe gömülü.
Rüzgâr; betonun damarlarında sürünen
bir yankı sadece…
Anlamını kaybetmiş duaların uğultusu gibi.
Genizleri yakan acımasız, soluk hatıralar…
Bir zamanlar sokaklar toprak kokardı insan niyetine…
Yeşillikler umuda açardı çiçeklerini.
Gülen yüzlerde neşe konuşlanırdı,
evinin başköşesine zevkle kurulmuş gibi..
Her kaldırım taşında sohbetin koyusu!
Her köşe başında gizlenmiş sevgili durağı…
Cilveler, fütursuzca yankılanırdı alakasız kulaklarda!
Acımasızca yasaklandı bir kez daha mavi.
Gökyüzü, çocuk resimlerinden silindi önce,
sonra denizler kurudu.
Ekranların içindeki sonsuz tekrarın altında.
Umut; o sadece şifresiz bir kelimeydi,
ucu açık bırakılmış her kelimenin olduğu gibi,
cezasız kalan bir suç kaydıydı artık.
Kuleler yükselirdi, ne rüzgârı tanır, ne kuşu,
ne de özgürlüğün adı hatırlanabilirdi artık.
Her pencere bir göz, her göz bir dürbün…
Dimağlar kiraya verilmiş sanki, dipsiz ve bulanık.
Çelikten zannettiğin yürekler de korkular yaşandı…
Ne ürkek bakışlara falan köşkün camları aşinaydı!
Gölgesinde adaletin, titrerdi nice kelâm,
Bin mührü sustururdu bir Âl-i rüfekadan gelen selâm.
Mermer duvarlar bile işitirdi fısıltıyla da olsa,
Halkın sinesindeki isyanı namütenahi dualarla.
Bayraklar yükselir, sancak yükseltmekse niyet!
Gözden düşerse her renk, yürekten düşer hürriyet.
Zulümle taht kuranlar sandı ki kalır iradeleri daim,
Oysa, bugünün çocuklarında ebedi kalamazdı vehim!
Sakinleşti yine, ezgiyle büyüyen dalgalar…
Sakinlikte, göremezsin amma, ne hummalar var!
Bir kadın yürürdü bazen, yalnızlığın raylarında,
elbisesi geçmişten sızmış izlerle dikili.
Elinde taşıdığı fotoğraf, itinayla silinmiş bir yüz,
ısrarla unutulmasına çalışılmış bir şarkının notası.
Yürüyüşü, kusurlu algoritmanın çürümeye yüz tutmuş mayası.
Hangi direniş geri getirir mutluluğu sürükleyerek?
Bir zamanlar şiir yazılırdı maşukuna buralarda.
Bir zamanlar, tatlı bir ihtimaldi göz göze gelmek.
Bir banka oturmak, gün batımını seyretmek,
sevmenin en sessiz haline bürünüp niyetlenmek.
Şimdi o bank, tel örgülerin ardında, aşk ıssız.
ağ tabanlı bir işlem; yükleniyor… yüklenemiyor!
Ne süreçlerden geçtiydi oysa, işlem başarısız.
Olur ya, bazen yağmur da yağar.
Ve yağmur, berekettir, her şeyi insana çevirir!
Islanan asfalt, bir aşığın yanağındaki buhar kadar gerçektir.
Belli mi olur? Belki…
Damlalar hafızaya kazınmış bir isyan gibi,
gökyüzünden yere düşerken unuttuklarımızı geri getirir.
O an, bir çocuk çizer duvarlara kelebekleri, kuşları..
Kanatları yanlış. Bacakları çarpık, bakışları boş.
Olsun, umuttur sözü, doğru yerden başlar hayalleri.
Düşmenin kader olduğu kadar, uçmakta nasibin bir hikmeti!
Ve belki… bir gün,
yanlış çizilen onca kuş, gerçek bir gökyüzü bulur.
Gökyüzü arınır pas renginden özgürlüğe koşarak.
Umudu destekler kara bulutlar, ortadan kaybolarak!
Asil renk gösterir kendini hürriyete gülerek!
Yeniden yükselir mavilikler, zifiri zulmeti silerek…
Kayıt Tarihi : 28.6.2025 13:08:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!