Kuzum...
Güneş yine doğdu
Farkında mısın?
Her sabah olduğu gibi,
Yine sarı yüzünü gösterdi.
Yani, bir gün daha
Feci şekilde ağlayasım,
Ciğerimi dağlayasım var..
Kalbimi inceden kasasım,
Bu gece kendimi asasım var..
Beynimi ortadan yarasım,
Sonrada yaramı sarasım var..
Üzgünsün...
Biliyorum nazlım.
Can çekişmekte bir yanın,
yangınlar ortasında
çaresiz,
çırpınmaktasın..
“Dikiş tutmayan yaralar ölümcüldür” dedin ya;
Ölüler dönemez...
Giden gittiği yerde ölecek,
kalan ise yaşamaya devam edecek.
Demek ki ölümcül olan, yaralar yada aşk değil..
Ölen öldüğü ile, kalan ise hala,
Türlü motifler var, ilmeğinde, nakışında,
Yağlı urgan ser! celladım ol bakışında,
Başka haz verir, ateşinde, yakışında,
Gel çek ipimi, ecelim elinden olsun güzelim;
Yaksan da yanmaz yürek, bırak huzur bulsun güzelim...
Sorarlarsa sevdiğim, beni sana;
Aşkımdan derbeder oldu” dersin,
Kendini vurdu dağlara, taşlara,
kurt oldu tenhalarda uludu dersin...
Beni görünce çocuk gibi coşarmış,
Çölde kalmış gibiyim,
ıssız kuytuda…
Farkı yok yüreğimin,
susuzluktan kuruyan dudaklarımdan...
Denizi getirse-dalgasında,
boğsa beni yâr;
Oysaki senin 'gidiyorum'larında başlıyordu benim infazım, ve benim çilem...
Ezik bir yüreğin çığlığıydı bu belkide, ama senli kurulan her cümlede
yine yeniden ve her daim yüreğime saplanan tahta saplı okun ucundan,
yine 'sen' zerkediliyordun...
Oysa,
Oysa ben, senin dozaşımından ölüyordum...
Çekip te giderken bakma ardına!
Keder çarpar yine gönlüme, yanarım...
Üzüntü sınırda, başımda rüzgar;
Üzülürüm, kırılırım, ağlarım...
Mekanım aynı yer, cezam aynı yer,
Öyle bir sevdaya düştüm,
duysun beni dağlar taşlar.
Yarim siyahlar prensesi,
kirpikler ok, yay gibi kaşlar..
İlkbaharı yaşadım onunla,
kalemine ve yüreğine sağlık binlerce teşekkür sana beni çocukluğuma götürdüğün için