İnsandan çok yara aldım; çok yoruldum; lakin, doğruldum; çünkü, doğruya dik durdum!..
Hiç kimseye, ne hançer olmak isterim, ne kurşun! Herkes kendi hançerinde, kendi kurşununda vurulsun...
Ben, hep Allah deyip yolumu buldum, buluyorum.
Sanılmasın ki, bu dünya pisliğiyle kalbime saldırmadı; ben hep, suya sabuna dokundum.
Yeri geldi kendime mahkeme kurdum suçlu da bendim suçlayan da; çıktıysam suçlu, bile isteye yapmadığım halde bile, üç öğün değil, beş öğün fırça yedim.
Ben böyle yaptıkça da, hep üstüme gelindi; bir gün kendimi yıkılmış buluverdim...
En zor günümde bile merhametsizdiler; bu kadarını da beklemiyordum...
Herkesin yolu kendi gibi olsun, yoluma ne koyduysa onu bulsun... İyi ya da kötü...
Ha bir de, yazıp çizdiğime ekşiyenler var; onlar zaten hiç bi' bitmedi, ara ara bi' yokluyorlar, farlı yönden de yokluyorlar.
Hırs işçileri: Benden size bir şey çıkmaz, tenezzül bile etmem, gidin çöplüğünüze pisleşin.
İnce ruhlu olabilirim, fakat damarıma basılınca da çıt diye kırılmıyorum.
Önüme örülmüş çok duvar yıktım ben, elime balyozumu alıp.
Yorulmadım mı? Çok yoruldum, o duvarların taşları yeri geldi üstüme düştü canım çok acıdı. Ben yıldım mı? Tabii ki hayır!
Niye yıkıldım: Savaştığım cephem çoktu, bir de evladımı kaybetmiş olmam beni güçsüz düşürdü.
Ben yine savaşmaya devam ettim, lakin öyle zordu ki, ya bunun tarifi yok, gidip orada savaşmadan anlayamazsın.
Ben hep Rabbime asıldım hiç bırakmadan ve yırttım o beyaz örtüyü, Kardelen de, işte ne dersen de.
Velhasıl; insan olalım insan! Bu hayatın savaşını ben verdim ve bu hayat benim! Hayatımın söz sahibi de sadece benim!
Ben sadece Allah'a eyvallah ederim!..
Sen kimsin be?
Mabadının üstüne yayıla yayıla çekirdek çitleyerek insanların hayatına pisleşme!
Dünyada yapılacak o kadar çok güzel şey var ki; git kitap oku, yaz, çiz; kuş besle, çiçek besle, kalbini güzelliğe besle. Ya da yağmura şarkı söyle.
İnan, iyi olmaya çalışmak kadar bu dünyada güzel bir şey yok.
Bak! Ben senin gibi hırslanmıyorum, hasetlenmiyorum, saldırmıyorum; senin için güzel şeyler istiyorum.
Aklıma gelmişken, küçükken yaşadığım bir hikayemi anlatayım:
Yaşım on, on bir arası olması lazım.
Arkadaşlarla damda toplandık oynuyoruz, aramızda komşumuzun küfürbaz oğlu da var,.
Ben her ne kadar istemesem de, diğerlerini ikna edip aramıza bi' şekilde karışıyordu.
Bu yine mızıkcılık yapınca, ben tepki gösterdim.
Bu yine küfretti. Öncesinde de kaç defa uyardım. Ben artık nasıl sinirlendiysem, bunun burnuna yumruğu geçirmişim; eğer, küfür etmeye devam etse, ayağımın altına alıp tekmeleyeceğim.
Bu ''anam anam! ''diye ortalığı inlettikten sonra, ''seni annene söyleyeceğim'' dedi.
Dedim ''dur sen zahmet etme, ben bi' koşu söyleyip de geleyim.'' Ağlaya ağlaya evine gitti.
Ya bu bi' akıllandı, beni görünce saygı duruşuna geçiyordu.
O günden sonra bana bir daha küfür etmedi, anladı çünkü yumruğun arkasından tekme geleceğini.
Yani diyorum ki: Balyozu illa ağzınızın ortasına mı geçirmem lazım?
Ya sen en şampiyonsun, en başarılısın, sen en ensin. Sakin! Al dünya senin olsun.
Mezardakilere bi' bak be! bebeğinden, çocuğundan, gencinden, yaşlısına kadar... Hiç mi feyz almazsın!..
Ya sizin kafanız ağrıyor, benim yüreğim.
Gidin az ötede kendinizi tepin...
Bazıları kafalarına örümcek ağı kurmuşlar, ağlarına düşürecek insanlar arıyorlar...
Kayıt Tarihi : 26.3.2024 20:14:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!