Gittin işte…
Sizin evin ışıkları ne kadarda soluk bu gece
Göz göre göre gidişini seyretti bu şehir lambaları
Karanlığa heveslenen uykularda korkularım kaldı
Tan ağrısı geceme yamalandı gözlerin
Bak… Kırkikindi yağmurları yağıyor
Doğuyor yalaz aydınlığımda yeni şafaklar
Bir bahar daha gelip geçecek şimdi
Konacak pak sineme bengi hasretliği
Güneş kırıntılarında bir bahar doğacak
Bir çiçek fışkıracak nemli toprağımda
Sıcacık yüreğim
Yedisindeyim düşlerinin
Mahzun dinginliğimle dünya ateşinde gözlerim
Sözüme söz istemez
Bir şiire sığdırdım sığ dünyayı
Karanlık ve soğuk iklimlerin inadı kırıldı
Yanık odun kokusunu sökemedim odamdan
Küçük bir defneyaprağından ilhamlıyım bu gece
Göğün karanlığına pembelikleri işleyen yıldızlarla beraberim
Etrafta hiç ses yok
Derin bir kimsesizlikte her şey
Su sesiyle yıkadım kulaklarımı
Duvarsız mabetlerim var hala
Dilsiz dualarda şeytani renklerin hoşnutluğu
Sensiz bir hayat göz oldu bana
Ben dilsiz sanık
Avuçlarım soğuk bir ülkenin Yusuf’u
Aşkı yüreğimde çarmıha gerdim
Aşk kanıyor içimde
Düşlerimdeki Meryem’i günaha buladın
Kirlettin duygularımı
En sevimli düş akşamında yıldızları kopardın yüreğimden
Bir ayaz tortusuna döndü karanlık
(Gece)
Deniz köpüğünde akşam sefası
Suskunum yine
Kaç gece yoksun kaldım dalga seslerinden
Dert dinlemesi bir nağme var mehtapta
Bedene bürünmüş ruhsuzlarla dolu bu dünya
Hangi suratın güldürüsü alaycı değil ki…
Hayatın tüm avutucu masallarını baştan yazıyorum
Burnu uzayan masal kahramanlarıyla doldu aşk bahçem
Her gece ayrı bir yalanla kandırmışım çocuk gençliğimi
Göğsümde beyaz bir leke
Ölü bakışlara can bırakarak bakmalı insan
Çürümüş eski saplantıları kıra kıra yürümeli
Su olmalı mesela
Kanallar kurmamalı hayatına
Toprakta can bula bula yolunu bulmalı su
Ellerim ve dudaklarım bıraktı aşkı
Yağışlı göz iklimlerinden geçtim
Karanlığın ardında titremeli bir beden yalnızlığına büründüm
Kimsecikler yok yanımda
Karanlığın sırıtkanlığıyla körler ülkesi Eylül
Hansız bir bahardan geldim
o sabır denemesi bi yengeç! ! !