Karşıki dağların dumanı iner,
Kaşlarına yârin, ah kaşlarına...
Bu gözler, kirpikler, sende bu cevher,
Varken, şebnem düşer, yâr yaşlarına!
Gönül, gamı çeker, pervaneyi nur...
Erik ağacında, sallanır üzüm;
İzah getiremez, baştaki gözüm!
Kozunu istermiş, bostan sahibi;
Nedir bu hal, nedir, hakkın talibi?
Kerpiç dolu kazan, poyrazla kaynar;
Öyle bir kızgın ki, havsala donar!
kelimeler hudut çiziyor
duygularıma cimcimem
geceler tespih diziyor
uykularıma cimcimem
hasret anlatılmaz bir hal
Gündüzün kargalar uçar tepemde,
Gecesi rüyama girer bülbüller.
Bir sığınak gibi durur ensemde,
Kuş tüyünden yastık ve beyaz güller!
Gecenin koynunda seraba huzur;
Kor ateş düştüğü yeri yakarmış,
Sen gülüp oynarken aklına düşer!
Üstüne bir devir döner karakış;
Pılını pırtını toplayıp keder,
Şu sinemi işler hep nakış nakış!
günlerden ikindi vakti
gittim korkumla dişçiye
doktorum şöyle bir baktı
ben de döndüm mü keçiye
iş inada bindi şimdi
Deryalarda gemim, yüklü yol alır;
Ufku ufka katar, gider habersiz!
Bir limana hasret rotam, fenersiz,
Deryalarda gemim, yüklü yol alır!
Sırdaşım, kardeşim, sevgili dostum,
Bir fetret devri ki, ayırdı bizi;
Ah, seneler var ki, sensizdi postum...
Muhabbet aşkına, bekledim sizi!
Sırra kadem bastım, sen geldin dostum,
var mı ki bu yolun sonu
düşünmek bile yoruyor
ben mi kurdum bu oyunu
her daim sille vuruyor
bir kere tattım suyunu
Yıllar akıp gitti, fotoğraf kaldı...
Şu koca aleme, hükmeden akış;
Mazide ne varsa, yokluğa saldı!
Yokluk! Ta içimde, donmuş bir bakış!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!