Âşinâyım, arş u ferşin en kavî ebvâbına:
Bakmaz onlar gönlü pâkın jengdâr esvâbına.
Gül, semâdan sormak ister yârinin ahbârını;
Kimse bilmez, murg-ı bülbül düştü mey girdâbına.
Özünü kaybetti âdemoğlu...
Saatlere esîr oldu,
Betonarmeler aldı taşın toprağın yerini.
Zühreyle kıbleyle değil de
Pusulayla yön tâyin eder oldu...
Velhâsıl, irfânını kaybetti âdemoğlu;
Biter mi hüzünle yoğrulan muştu,
Hazin sevincimi çalar mı deniz?
Kavrulan gönlüm, bir an soğumuştu
Ve başıma çöktü kordan bir dehliz.
O dehlizde pervâ nedir bilmeden,
Bilmem ki nerdesin, kimlesin, kimsin?
Yalnızca tahmîn-i ismin var bende.
Ya yalnız bir sanrı, ya hayâlimsin:
Ne hâtıran, ne de resmin var bende..
Gönlüm çok aradı bir vakit seni;
Günlerce yanmadım, ederim yoktu.
Perdenin üstünde aşk gölgesiyim.
Dostlarım pek cüzî, düşmanım çoktu.
Zâil yananların son imgesiyim.
Saçtığım ışıktan görmedim vefâ:
Kimim ben?
Nedir mahlâsım?
Nedir maksûdum?
Hâr-u hastır atlasım
Kıldan ince hudûdum..
Siz de benden kaçmayın azîzim...
En revnaklı gecelerde gökteydin,
Dolunay mehtâbı doğururken duru denizlerin üstüne,
En hazin yansımamdaydın
Ve her karanlık çöktüğünde memleketime,
Sen de oradaydın,
Şıktın,
Yaşamak için ölmek, ölmek için yaşamak;
Bir başı köle gibi yıllar boyu taşımak...
Kalbe kış getirdin, o nasıl pozdu?
Gönle köz de bassam hep kıştır öyle.
Ettiğim yemîni gözlerin bozdu,
O ne can alıcı bakıştır öyle?
Bırak meskenini âlem bilmesin,
Gündüzler geceye teslîm olurken,
Ufaktan içimde bir gam yayılır.
Zûlmetin zûlmüyle huzur bulurken,
Gelişin, zamansız fecir sayılır.
Teşrîfin renk katar solgun cibâle,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!