...
Çünkü ben daha kendimi tamamlayamazken,
Nasıl olurum senin öbür yanın.
Nasıl derim yazılmış onca şiir varken sana hayatım.
Beni durmadan kurduğum hayallerimle baş başa bırak,
Ve şiirlerimi tamamlamakla geçecek olan hayatımı bırak.
Senden yana bir haya ki bürünür,
Aya baksam yine bana sen görünür,
Sana gelen her yoldan aşk ile geçerim,
Hiç şüphesiz senin uğruna ölünür.
Huşuya erişti gönlüm senden geçeli,
Sen yine bildiğini yap da beni bi dinle,
Sana bu işin gidişini anlatayım izninle,
Kor alev gibi yanar yürek bilirim,
Rıza-i ilahi olsa aşk ile ölü bile dirilir,
Derdin birdir aşk ola başta,
Baştan mağlupsundur aşkla girilen savaşta,
Bir satır daha okuyayım, yaklaşıyor uyku saatim,
Hatta geldi çattı bunaltısı gözlerimin,
Fordun anahtarına bakıyorum, tükendim,
Kapımda hasret var, tahayyül edilemez.
Şimdi dileğimde bir çift el, ister sen ol ister şems,
Vazgeçer mi yağmur, şemsiye açılınca?
Kaçar mı kır çiçekleri, onları koparınca?
Hiç küser mi kelimeler, kitaplarda unutulunca?
Susar mı hiç bülbül, gülden cevap alamayınca?
Çayırlarda coşan bir küheylan, hiç “dur” denir mi ona şahlanınca?
Kesilir mi gül bağından, bülbül güle bağlanınca?
Yoruldum aramaktan vazgeçmekte gelmiÖyor elimden,
Güneşim aydınlatmamakta ısrar ediyor,
Belli belirsiz bir gülüş burjuvadan varoşlara,
Haksızlık bu olan biten içimdeki çocukluğa.
Göğsümün içinde büyür bir tümör,
Sıralara dayadığım dirseklerim,
Af diliyor, yazmak için sabrettiğim,
Ama yazamadığım şiirlerimden.
Mehtaplar boyu sustuğum, susup da,
Derdimi anlattığım kayalıklar,
Yosun tutup da dert yanarlar.
Bir ay ki daha da gündüz bana geceden,
Bir ay ki bu ne endam bakıyor pencereden,
Saçlar ki gece gibi sade ve girdap,
Bir ay ki daha da yâkin bana geceden.
Bu nasıl bi geliştir ki alem sana baktı,
Gardaş