(Bu şiir tüm analara ithaf edilmiştir.)
Yalnızlığı girdap gibi emerdi annem
Mutluluğu cennet cennet sunardı
Kınalı elleriydi çoğu zaman
Bulaşık yıkamaktan çatlamış
Yıllar yetmiyor bana
Sonsuzlaştırasıya
Ömrümün yıkıntılarını
Yürüyorum seni
Öncelere dek..
Sensiz dolaştım bu sokaklarda
Sensiz yandı canım,
Düştüğümde…
Sensiz ağladım…
Sensiz içtim anneciğimin
Şiirin ne olduğu ya da ne olmadığı konusu tartışıla gelmiştir binlerce yıldan beri…Ben de şimdi bu mücerret tarifler silsilesine yeni bir tanım daha ekleyecek değilim ama şiirin ne olmadığı konusunda da daha müsbet, daha mücessem örnekler verilebileceği kanaatini taşıyanlardanım…Edebiyatı başlı başına bir yansıma olarak gören Platoncu geleneksel anlayışın ya da diyalektik materyalizmin savunduğu veyahut da din merkezli bakış açılarıyla ortaya konan şiir anlayışlarının çok da ötesindedir benim şiir hakkında savunduklarım..
Bence şiir şâiri tarafından hangi amaçla yazılırsa yazılsın artık o her edebi eser gibi şâirin malı olmaktan çıkar ve okuyucunun malı olarak arz-ı endam eder her bireyin ruh aynasında..Bu noktadan hareketle şiirin anlatımcıların savunduğu gibi “okur ile sanatçı arasında kurulan bir ilişki” olarak gördüğüm iddia edilebilir ama bu tanım da beni tam olarak doyurmuyor.Zira şiirleri imgelerle yüklü bazı şâirlerin yüksek zümreye hitap eden şiirlerinin avam tabakasıyla ne gibi duygu alışverişleri olabilir? Mesela divan edebiyatındaki ya da tasavvuf edebiyatındaki “şarap, aşk, meyhane” imgelerini olduğu gibi algılayan basit düşünce ile bu şiirler ve de şiirlerin şâirleri arasında nasıl sağlıklı bir ilişki kurulmuş olmaktadır?
Bu durumda sanatın özelde de şiirin okur merkezli olduğunu savunan anlayışı savunmaya daha yatkın olduğum iddia edilebilir..Ancak ben şiirin sadece okura zevk vermek için yazılması gerektiğini de savunamam herhalde..Çünkü şiirin okura bilgi veren bir yönü de vardır hatta bazen onu acıtan yönleri de vardır şiirin.Ermeni Soykırımının haklılığını savunan bir şiir okuduğumu var sayıyorum mesela…Peki bu durumda ben nasıl zevk alabilirim bu gerçek dışı bilgilerle ve de onlara dayalı duygulanımlarla yüklü şiire? Bu şiirde salt sanat zevkini nasıl ön plana alabilirim? Vay be ne sanatlar varmış bu şiirde, ne de çok zevk aldım nasıl diyebilirim? Demek ki şiirden zevk almak ancak bizi biz yapan kabullerimizle çatışmadığında mümkündür..
Elbette bazı farklılıklara bir yere kadar müsaade ederiz ki bu müsaade bizim ruhumuzu acıttığı andan itibaren artık zevk almanın da sınırlarını zorlayacağından hatta bu zevki mazoşistik bir sapkınlığa vardıracağından, o şiirden zevk alırım diyemem ki bu zevki alırsam psikolojik hem de ciddi bir rahatsızlığı da ruhumda sabitleştirmiş olmaz mıyım? Demek ki insanın bütün şiirlerden zevk alması mümkün değildir…
Ya da biçimcilerin yaptıkları gibi “alışkanlıkları zirüzeber etme” olarak da göremem şiiri…Bu tarz gerçekten yabancılaştırma da çoğu zaman şiirin asli özelliği olamıyor..Ve de şiirdeki dilin çeşitli ses düzenleriyle mükemmelleştirilmesi ve bu mükemmelleşmiş, manayla uyumlu seslerin insanlarda şaşkınlık uyandırması yolunun seçilmesi, gerçekten benim ve pek çok şâirin de yer yer uygulamaya çalıştığımız bir tarz olsa da, bu tarzın şiirin ruhuna hizmet eden ârizi bir hasiyet olduğunu söylemeden geçemeyeceğim..Zira her şiir biçimcilerin yaptığı gibi mükemmelce düzenlenmeyebilir ama o şiir yine de şiir olmaktan çıkmaz…
Elbette şiire bakış tarzları bu kadarla sınırlı değil…Belki de her insanın farklı bir şiir tanımlaması vardır ve her şiir şâirine göre en güzel şiirdir..Burada estetiğin de ölçüsü belirginlikten uzaklaşmakta..Bir dadaist şiiri de, bir romantik ya da klasik şiir de şâirine göre güzeldir, beğeniyi hak eder..Şiir eleştirmenleri bu ince noktayı gözden kaçırıyorlar çoğu zaman.Orhan Veli’nin bilhassa “Garip” döneminde kaleme aldığı şiirlerin bir iddiası vardı. “Şiir olabildiğince şâiranelikten uzak olacaktı.” Bu nedenle şâirin bu dönemdeki şiirlerinin şâiranelikten uzak olmasını eleştirmek elbette ki gülünç olacaktır.Ya da divan edebiyatı şâirlerinin kabul ettikleri şiir anlayışını nazara almadan onların şiirlerini bugünkü şiir anlayışı zaviyesinden eleştirmek de acımasızlık olacaktır.
Şiirimi
ilk harfine kadar
ben yazıyorum;
ilk harfinden
son noktasına kadar da
SEN yazıyorsun...
biliyor muydun?
ben şiir yazamam...
şiir yazar beni
öyle şâirane...
şiirimin yazdığı şâirim ben
Sende yittiğim kadar beni,
Senim ben...
Hiç olmadım
Sende olduğumca.
Ve hiçim,
Bir gün, gözlerinden damlayacak ömrüm
İnce bir sızı gibi çarpacak kalbinde
Senden bir karabasanda, sessizce ölümüm
Silinmiş bir satır gibi kanayacak defterinde
Geceler ki, sürmeli gözlerinden intihal
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!