Doğudan gelen rüzgâr konuştu bir gece:
“Bir çocuk doğdu, göğe yakındır alın yazısı,
süt içmeden konuşur, yıldızları işaret eder.
anladık ki, bu çocuk yeryüzüne misafirdir.”
ve doğdu Oğuz...
gözleri geceyle gündüz arasında
bir sır gibi yanar
bir yanı bozkır,
bir yanı göktür.
konuşmazken bile
ata tohumları dile gelir.
çocuktu,
ama kılıcı gölgesi kadardı.
sustukça düşünür,
düşündükçe susardı.
çünkü onun içindeki ateş
gökten değil,
soydan gelirdi.
ilk avını susturarak aldı:
bir geyiği gözleriyle çağırdı
ve onu kan dökmeden ehlileştirdi.
bu güç,
toprağın değil
göğün bahşettiği bir nimetti.
ve bir gece...
gökyüzü yarıldı.
altın ışıkların içinde
bir kadın indi
ay yüzlüydü,
gökteki hilalin kendisiydi sanki.
Oğuz onunla evlendi,
çocukları doğdu.
hepsi bir ok gibi düz,
bir dağ gibi dikti.
Oğuz artık bilirdi ki
bu dünya ona dar,
kut ona ağır,
görev ona mukadderdi.
dedi ki:
“güneş doğudan doğar,
o halde ben doğuya yürürüm.
ama biliyorum,
gittiğim her yer
kendi batımı olacak bir başkası için.”
ordu topladı,
ama asker değil
yürek seçti.
çünkü bu savaş,
kılıçla değil
kutla kazanılırdı.
“ey gök,
ey yer,
ey atalar…
beni gittiğim yolda
yapayalnız bırakmayın.
çünkü ben
kendi soyumu değil,
geleceği taşıyorum sırtımda.”
ve Oğuz yürüdü.
her geçtiği yerde
nehir dile geldi,
taşlar o'na yol verdi,
rüzgâr diz çöktü.
çünkü Oğuz Kağan
sadece savaşan bir yiğit değil,
sesiyle devlet kuran,
suskunluğuyla çağları şekillendiren
bir hakan’dı.
o,
göğü yere indiren
ve yeri göğe çıkaran
bir köprüydü artık.
ve sonunda dedi ki:
“Ben gökten doğdum,
yerden yürüdüm
ama sonunda
ikisini de kendimde birledim.
ben Oğuz’um.
ve benden sonra gelen
benim yolumda yürüyen
her yürek
bir devrin kurucusu olacak.”
Kayıt Tarihi : 13.6.2025 01:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!