Bazen öyle bi an oluyor ki,
İcimdeki öfke mi,sinir mi bilemiyorum.
Kırıp,dökmek,parcalamak istiyorum.
Öyle ancak rahatlarim.
Bazen öyle doluyorum ki,
suskunluktan mi sensizlikten mi bilemiyorum.
..
Mutluluk,özgür olmaktır.
Sevgi,bazı şeyleri ilk defa tatmak,
Kıskançlık,senin oldugunu anlamaktır.
Aşk, tek kelimeyle hayattır.
Yalnızlık,sorunları tek başına halletmektir.
Eğlence, sevdiklerinle mutlu olmak,
Merak,bazı soruların cevabından korkmaktır.
..
Öfke ellerini taşa bilemiş yürüyordu yurdum üstüne,
Bu toprak olup bitene şahittir.
Yılan ıslığı duyuldu bir süre,
Her öfke bunalımında olduğu gibi yayıldı,
Taştı sokaklara.
Kımıl zararlısı cinsinden bir omurgasız
Salınıyor gök kubbe de.
..
Yumuşacık bir umuttu tutunduğum. Dokunduğumda tüm ruhumun mutluluk neşe kelimelerinin bile tarif edemeyeceği duygularla dolu bir hayatta nefes almasını sağlayan. Hayatta kazandığım benim dediğim ve şuana kadar yaşamımın kazancı olarak görünen ne varsa kaybetmiş olmama rağmen bir ateş vardı umut adında yanan ve beni kaybettiklerime rağmen hep bir gün kazanacağım hayaliyle ayakta tutan. Pek çok insanın sahip olamayacağı beklide sahip olmak için hep çabaladığı hayatımda kazanabileceklerimin çoğunun avuçlarımda olduğu hayat ivmemin artarak o günlere geldiği yerden tam bir dibe vuruştu yaşadığım. Yavaş yavaş kazandığım ne varsa şimdi hiçbiri yoktu hayatımda. Tam bir kaybediş hikayesi. İşte o en dipteyken varlığın umudumdu. İçimde yaşamaya başlayan sen varlığını inanılmaz bir hızla çoğaltıyordun. Bir kıvılcım bir orman yangınıydı artık ve ben o yangında ne varsa kaybediyordum. Yinede ateşin her şeyi arıttığına inanırdım ateş bir başlangıçtı. O yüzden hiç söndürmeye çalışmadım. Oysa şimdi anlıyorum ki ateş bana yakıp yıkan ve geçtiği her yeri yok eden yüzüyle gülümsemiş. Onun o yakıcı elleri alasındaki kalbim sonsuzluğu kazanmayı beklerken bir kül yığınına dönmüş. Artık bir kalbim bile kalmadı, beraberinde onun içinde yaşayan her şeyi de ellerimden aldı. Bir umuttur insanı ayakta tutan ve insana ilk yaratıldığında bir parçacıkta olsa armağan bırakılan. Şimdi sadece bir kızgınlık nefrete dönüşmesi için beslediğim öfkem var ve ben bugün nefes alıyorsam ve hayatıma devam edip hala kazanmak için savaşıyorsam bil ki bu öfkedir tutunduğum. Tutunduğum her an ellerimi gözlerimi içimi yaksa da artık ruhumun tek besin kaynağı. Bir gün sizin gibilere yenilmediğimi, ardınız sıra yerlerde sürünmediğimi, hayatta kaybettiklerime rağmen de bir şeylerin kazanç sayılabileceğini göstereceğim. Bir fırtına bir deli buhran bir tufan, adı neyse yaşayıp ta içinden geçtiğimin, eminim bana bıraktığı iyi şeyler de var. Her şeyimi elimden almış ve ardında darmadağın yıkık bir harabe bırakmış olsa da bu harabenin yıkıntıları altında bana ayağa kalkmam ve tekrar yeni yollar yeni çatılar yapmam için bir hazine bıraktığından eminim. Şimdilik bunun adını öfke koydum ve etrafımı bununla ördüm. Bu kalede yanan tek ateş bu olacak ve ben dışarı çıkacak güçe gelene dek bu kaleye başka ateş başka kıvılcım ulaşamayacak. Kendini kendinle yakıp madem kül etmeyi seçtin, ben de küllerini dün gece rüzgarın ellerine serpip sana geri gönderdim. O kızıl ateşten kalkanın altında şimdi koca bir boşluk var. Canımı söküp alevlerinle kül ettiğin yer şimdi kapkaranlık. Bir gün yeterince güçlendiğimde bedenimin hayat tohumuna kavuştuğumda göz yaşlarımla ateşimi söndüreceğim ve ben o tohumla tekrar yeni yaşamlar yeni çatılar inşa edeceğim. Hiçbir pişmanlık kıvılcımının da üzerime sıçramasına izin vermiyorum. Pişmanlık kıvılcımlarını gözlerimdeki yaşlarla öldürüyorum. Yüreğime akıttığım damlalar bir gün orayı tekrar yaşanabilir bir yer yapıncaya kadar vücudumu, ruhumu yakan bu ateşin canımı acıtmasına izin veriyorum. Göz yaşlarımı acınla besliyorum. Bir gün yeniden o damlalar duru bir göl olacak ve tekrar o topraklarda tohumlar filiz sürüp mavi gökyüzüne göz kırpacak. Dedim ya umut bizim hamurumuzda var. Farklı dokulara bürünse de, hayatımıza farklı yüzlerde girse de o hep var. İpeksi dokusunu giderken hayatımdan almış olsan da, geriye bıraktığın kan değmiş dikenlikler olsa da, bil ki onun varlığını ruhumdan tamamen söküp alamadın. Ve bu; beraber oynadığımız son sahnede benim hayatımla oynayanlardan intikamım olacak.
..
Seninle her görüşmemde
Öfke tohumları atsan da içime
Sanırım
Yine bir şiir almak her seferinde
Üzmüş seni nedense...
ve bir tebessümle bitmiş olsa da mesajın
Kimbilir gebedir nice öfkelere...
..
Ne öfkeme sözüm geçer
Nede deli görünüme,
Hani kazma vursalar, bastığım yere
Altından öfke çıkar bölük, bölük
Oyleya
İçime değil toprağa gömdüm ofkemi
Bunu öğretti deli göynüm
..
Ne öfkeme sözüm geçer
Nede deli görünüme,
Hani kazma vursalar, bastığım yere
Altından öfke çıkar bölük, bölük
Oyleya
İçime değil toprağa gömdüm ofkemi
Bunu öğretti deli göynüm
..
Kaybın ve huzursuzluğun yayılmış hissi bizi sarar, medeniyete ait üzüntü, haklı olarak, şahsi mahrumiyete katlanan bireylere benzetilebilir.
Hiper-teknolojileşmiş geç kapitalizm durmadan yaşamın yaşayan dokusunu bozuyor, 50 milyon yıl içinde dünyanın en büyük “birer birer ölüp tükenme” olayı hızla artarak ilerliyor: 50,000 bitki ve hayvan türü her yıl kaybolmaktadır. (World Wildlife Fund, 1996) .
Yas tutmamız post-modern bitkinliğin şeklini alır, onun boşa sarf edilen endişeli perhizi, asla-değişmeyen görecelik, ve sersem eden kaybın gerçeği ile bağlantılı korkular olan dış görünüşe bağlılık ile. Demirleşmiş tüketiciliğin öldürücü boşluğu, enerjinin kaybı, yoğunlaşmada, duygusuzluğun duygularında, sosyal çekilmede güçlük ile işaretlenmiştir; kesinlikle bunlar yas tutmanın psikolojik literatüründe sayılmaktadırlar.
Post-modernizmin yanlış oluşu kaybın inkarını, yas tutmayı kabul etmeyişi içine alır. Umuttan yoksunluk veya gelecek için önsezi, saltanat süren zamanın ruhu ayrıca, çok açıkça, ne olduğunu ve niçin olduğunun anlayışını keser. Kökler hakkında düşünmede, yüzeysel, çabuk geçen, bir temele dayandırılmayış üzerinde ısrara rehber olan bir yasak var.
..
Sensiz zaman dilimlerinde
Gözbebeklerime bir korku düşer
Bu korku her yanıma yayılır
Ve beni nahoş aşkların
İçine sürükler
Kalbim bir buğday tanesi gibi
Emektar ve bereketli.
..
‘’Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda, dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle, bir yer var biliyorum her şeyi söylemek mümkün, epeyce yaklaşmışım duyuyorum, anlatamıyorum’’ demiş ya şair.
Hepimizin bazen ağlamaklı olup, yüreğimize dokunacak bir eli, o gitmek istediğimiz, özlediğimiz hep yaklaştığımız ancak bir türlü ulaşamadığımız yeri özlediği olmuştur. Bir yer var, çok yakında, o yerde arkadaşlık var, gözyaşlarınıza dokunacak biri var, orada özlemler yakın, gözyaşları uzak olacak ve işte o zaman dilediğiniz her şeyi söylemek mümkün olacak. Anlatmayın, siz anlatmadan anlayacak biri var, anlatın ya da dinleyecek biri var. Omzunuza bir dost eli dokunacak, uzatacak elini ve o anlatılamayacak kadar güzel rüyalar ülkesinde sizi dolaştıracak.
Çok mutlusunuz, kabınıza sığamıyorsunuz ve bunu paylaşmak istiyorsunuz biriyle. Şen kahkahalar atıp, doyasıya eğlenmek, uçmak, yere inmek, coşmak istiyorsunuz. Bu duygularınızı paylaşacağınız bir yer var.
Çok kızgınsınız, patlayacak yer arıyorsunuz, sağa gidiyorsunuz olmuyor, sola çatıyorsunuz olmuyor. Öfke tüm duygularınızı felç etmiş, bir yer var sakinleşmenize ve huzurlu olmanıza destek olacak bir yer var.
..
hiçbir zamanın erişemeyeceği bir yerde olsam
beceriksiz; suç işlemiş bir çocuk gibi korksam annemden
tıpkı senden korktuğum gibi.
tıpkı sana söyleyemediklerim gibi.
ramak kalmış gibi gelmesine ölümün,
ve dökülse dudağımdan sözcükler,ne olduğunu bilmediğim bir öfke gibi.
söylesem sana.....
..
Hırçınlığıma neden arama boşuna,
Öfke selimin nedeni sensin
O sel ki, mutlu bir ırmaktı doğduğunda,
Bir hiç oldu, karıştı anlamsızlıklara..
Sevgimi yitirdim ben, açmamış goncalarda
Ölümsüz gül bahçesi olsan ne olur,
Artık gönlümde açmayacak bir tesellisin..
..
duvarlara yazıyorum adını bazende denize
ama dalgalar siliyor ismini tekrardan tekrardan
kızıyorum kelimelere yutkunuyorlar
işte o an bir bir damla düşüyor göz bebeklerimden
düşlüyorum yaşanmışlıkları öfke duyuyorum kendime.
simitçi amcaya sesleniyorum ürkerek yanıma geliyor
..
Boş!
Bomboş!
Bomboş bir oda ve soğuk.
Ve sessiz.
Ve kapkaranlık...
Boş olan kalplerimiz!
Bomboş!
Boş!
Öfke!
Öfkemiz!
Öfkeyle ısıtılan bir dünya,
sert bir üslup görünümünde yumuşaklar...
Öfkeyle üstlerine yürüdüğümüz bizim,
ökemiz!
Öfke!
Aydınlık!
Karanlık!
Gömülü bir yalnızlık...
Şahlanmış geliyor bir sapkınlık,
karanlık!
Aydınlık!
..
Bazen dudaklarımdan çıkan iki kelime
Bazen içimdeki bir ürperti
Bazen gözkapaklarımdaki karartı
Bazen ise seni kaybetme duygusu KORKU..
..
zamansız sürprizlerin öfkesi
kızgınlıkların zemini olur
ne yapılır bilinmez
öfke bazen çığlıklaşır
insanın içinde
yinede içini dökme aracıdır
öfke ve çığlık
..
ardından bakakaldın giderken
dur, gitme demedin suskun yüreğim
gün gelip pişman olursan eğer
yalnızlık cezandır, baştan kabulün
sevda tahtına çıkınca biri
unutmalı içindeki öfke, kibiri
..
Kızgınlık zaman meselesidir
Geçer,
Hatta bazen yarım bir gülüş bırakır yüzünde.
Kenetlenmiş dişlerin eşliğinde bilenmiş öfke de
Geçer,
Ama, kalbine açılmış bir yaranın acısını iliştirir yüzüne.
İyi bilmek lazım
..
Sevmeyi unutmuşuz, içimizde bu yara,
Dışımıza bakmayın, içimiz hep kapkara.
Ne zaman düşer isek bolluktan çıkıp, dara
Kendimizden geçeriz, başlarız aha vaha
İnsanız biz diyoruz, kulluğumuz nerede?
Gözlerimiz kapalı, oynuyoruz körebe.
..
Kan gelir
Tüner boğazıma
Zoruma gider gidişin
Böyle ansızın...
İçimdeki öfke geceye
Ve cümlelerime...
..