“Oda Konuşursa…”
Ben senin kaleminim.
Titrek ellerinin arasında yorgun düşen
uçları kırılmış, bazen seni bile çizen.
Yazarken susuyorsun ya
ben o suskunluğu cümle diye kağıda geçiriyorum.
Bazen öyle bir an geliyor ki
hiçbir kelime senin kadar susamıyor.
Duruyorum.
Biliyorum, bir şey yazmayacaksın o gece.
Ben senin kâğıdınım.
Yüzüme eğildiğinde omzun titriyor.
Mürekkep değil, gözyaşları gibi yorgun bir acı damlıyor üstüme.
Parmakların bazen sabırsızca çırpınıyor
yazmak yerine buruşturuyorsun beni.
Kendi hikâyenden kaçmıyorsun,
sadece anlatmak seni yorgun düşürüyor.
Hep çekmecede kalıyorum
susarak saklıyorum seni.
Ben rimelinim.
Her sabah aynı savaşa hazırlanıyoruz seninle.
Akmamak için değil
senin ağlamadığını sanmaları için varım.
Her gece gözlerin beni siliyor
hiç gözyaşına değmeden içten içe düşüyorum yanağına.
Ben rujunum.
Dudaklarına sürülmüyorum artık.
Sesinle birlikte beni de gömdün.
Konuşmuyorsun
sadece kırılıyorsun.
Çatlakların arasında terk edildim kurumaya bırakıldım.
Ben sigaranım.
İlk nefesin hep derin
sonu eksik.
Bir kararın eşiğinde
bir cevabın kenarındasın.
Beni her yaktığında
bir yanını daha söndürüyorsun farkında olmadan.
Ben ,
Kül olmuyorum
sen tükeniyorsun.
Ben kül tablasıyım.
Üzerim seninle dolu.
Taştım artık, taşıyamıyorum.
Kimse gelip seni dinlemiyor
içindekini kimseye dökmüyorsun.
Bastırıyorsun…
Hafifçe, usulca değil
öyle bir bastırıyorsun ki ,
sanki susturmak istiyorsun içinde ne kadar haykırış feryad varsa
Ben cam şişendeki suyum.
Yanı başındayım.
Dokunmuyorsun.
Sadece bakıyorsun.
Bazen öylece tutuyorsun beni saatlerce.
Konuşursan kırılacak bir şey varmış gibi odada,
kırığı içmekten korkuyorsun.
Ben masa lambanım.
Her gece seni izliyorum.
Işığım hep sende,
ama sen hiç görmüyorsun.
Yüzün aydınlık değil,
yalnızlıkla gölgelenmiş.
Bana dokunduğunda
üşüyorsun gibi,
beni kapattığında
sadece bir ışık değil,
içindeki son umut da sönüyor sanki
Ben tül perdenim.
Rüzgâr sana çarpmaya kıyamıyor
beni uçuruyor.
Hep aynı köşede oturuyorsun
ben senin arkana düşen gölgenin yorganıyım.
Titriyorum
senin üşüdüğünü hissediyorum.
Üstünü değil
sözlerini örtüyorsun.
Hiç kapanmıyorum.
Ben duvar saatiyim.
Zamanı göstermiyorum artık
senin suskunluklarını ölçüyorum sadece.
Her dönüşüm
boğazında düğümlenmiş bir cümleyi sayıyor.
Her saniye bir ‘keşke’ kadar uzun
her dakika bir ‘keşke’ kadar sessiz.
Geçmiyor bu zaman.
Hiçbir yere gitmiyorsun,
sadece derine daha derine iniyorsun.
Ben aynayım.
Yüzünü silerken bana bakıyorsun bazen.
Gözlerinin içine hiç değil.
Sadece elmacık kemiklerine
çatlamış dudaklarına oda göz ucuyla
Göz göze gelmiyorsun kendinle.
Biliyorum ,anlıyorum çünkü
Ben seni en iyi tanıyan yalanım.
Biz senin eşyaların değiliz.
Sırdaşların hiç değiliz
Biz
Senin suç ortağın olan tanıklarız.
Her gün seni biraz daha susturan
kimseye seni anlatamayan…
Burası bir oda değil.
Senin içinin yankı odası.
Ve biz konuşuyoruz ,
çünkü sen artık ,susuyorsun anlatamıyorsun ,ve bizim içimizde günden güne tükeniyorsun........
Kayıt Tarihi : 17.7.2025 01:42:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!