Öcalan Mustafa Şiirleri - Şair Öcalan Mu ...

0

TAKİPÇİ

Öcalan Mustafa


MANDOLİN
Tahir Topraaaaak!
Bağıran, beşinci sınıftan yemekhane nöbetçisi Ağabey’ di. Kimsesi, gidecek yerleri olmayan öğrenciler karne tatilinde okulda kalmışlardı. Öğle yemeği yiyorlardı yemekhanede. Tahir kaşığını bıraktı, ayağa kalkarak sesin geldiği yana bakındı.
Başkan, ayağa kalkan Tahir’i görünce: “Gel, yanıma gel! dedi. Ürkek adımlarla yanaştı Başkan’a Tahir. İçine bir korku düşmüştü. Bir suç işlememişti ama, belli de olmazdı. : “Tahir Toprak mı senin adın “ “Evet Ağabey” diye yanıtladı. “ Öyleyse gel benimle.” dedi ve yürüdü.
Ağabey önde, Tahir arkasında, yemekhane giriş kapısından çıktılar. Biriz Çeşmesi’nin yanındaki Öğretmenler Lokali’ne doğru yürüdüler. Başkan, dört beş adım önde gidiyor, arkasına bile bakmıyordu. Tahir, Ağabey’den geride kalmamak için koşar gibiydi sanki.

Devamını Oku
Öcalan Mustafa

MARAAAAAAAŞ
MARAŞ
BU NASIL MARAAAAAŞ !...

GÜL YÜZLERİNDE
BALTA İZLERİ

Devamını Oku
Öcalan Mustafa



GENİŞ YAPRAKLI
ÇINARLARIN ALTINDAN
GÜMBÜRDEYEREK AKAN IRMAKLARIN,
DENİZLERLE KUCAKLAŞMASIYLA

Devamını Oku
Öcalan Mustafa

Oğul oğul can oğul..

Yüce dağ başlarında esen yel
Geniş ovalarda akan nehir
Gözlerinde kayan yıldızlar
Yüreklerinde volkanik sevgi

Devamını Oku
Öcalan Mustafa




Seçkin'di...

"Merhaba" deyip

Devamını Oku
Öcalan Mustafa



Bakışın ne güzel bakışın,
Çığlık çığlığa serçe kuşları başımızda
Ve güneş perde perde inmekte
Solgun ışıkları vurmuş yüzüne

Devamını Oku
Öcalan Mustafa

Seçkin'di...

"Merhaba" deyip
çıkıp geldi...

Gülümsedi,

Devamını Oku
Öcalan Mustafa



Bir gül düşer dalından,
Savrulur yaprakları esen yelde
.Kokusu siner toprağa
Akan sulara,

Devamını Oku
Öcalan Mustafa

TAHTA BAVUL

Sanki gökyüzü delinmişti. Bunca yağmur, bu kadar uzun süre yağar mıymış? Anlamış değillerdi. Gece gündüz hiç durmaksızın yağıyor, şuradan şuraya gidip gelmelerine izin bile vermiyordu. Mesudiye’ye de yağardı ama insanı bu denli canından bezdirmezdi. Ara sıra durur, hafiften şöyle bir güneş şavkır, insanlar günlük işlerini görebilecek kadar zaman bulabilirlerdi. Giresun’a geleli yedi gün olmuştu da, güneşi bir kez bile görememişlerdi. Zaten otel odasına sıkışmışlar, bir başlarına kalakalmışlardı. Sadece Devlet Hastanesinde işleri olduğunda dışarı çıkıyorlar, işleri bitince de kaçar gibi gelip otel odasına sığınıyorlardı. Her gidiş gelişlerinde yarı bellerine kadar ıslanıyorlar, çıkardıkları ıslak elbiselerini otel odasındaki karyolanın demirlerine sererek kurutmaya çalışıyorlardı. Zaten tek kişilik karyolası bulunan küçücük bir odada baba oğul birlikte yatıp kalkıyorlardı. Çoğu kez girişteki kahvehaneden, Cemile Cevher’in sesi kemençe eşliğinde otelin hemen her yerine yayılıyor, az da olsa yalnızlıklarına ortak oluyordu…
“Giresun’un içinde iki sokak arası
“Altı kurşun attılar, üç de bıçak yarası…”

Devamını Oku
Öcalan Mustafa

Sanki gökyüzü delinmişti. Bunca yağmur, bu kadar uzun süre yağar mıymış? Anlamış değillerdi. Gece gündüz hiç durmaksızın yağıyor, şuradan şuraya gidip gelmelerine izin bile vermiyordu. Mesudiye’ye de yağardı ama insanı bu kadar canından bezdirmezdi. Ara sıra durur, hafiften şöyle bir güneş şavkır, insanlar günlük işlerini görebilecek kadar zaman bulabilirlerdi. Giresun’a geleli yedi gün olmuştu da, güneşi bir kez bile görememişlerdi. Zaten otel odasına sıkışmışlar, bir başlarına kalakalmışlardı. Sadece Devlet Hastanesinde işleri olduğunda dışarı çıkıyorlar, işleri bitince de kaçar gibi gelip otel odasına sığınıyorlardı. Her gidiş gelişlerinde yarı bellerine kadar ıslanıyorlar, çıkardıkları ıslak elbiselerini otel odasındaki karyolanın demirlerine sererek kurutmaya çalışıyorlardı. Zaten tek kişilik karyolası bulunan küçücük bir odada baba oğul birlikte yatıp kalkıyorlardı. Çoğu kez girişteki kahvehaneden, Cemile Cevher’in sesi kemençe eşliğinde otelin hemen her yerine yayılıyor, az da olsa yalnızlıklarına ortak oluyordu…
“Giresun’un içinde iki sokak arası
“Altı kurşun attılar, üç de bıçak yarası…”



Devamını Oku