Sanki gökyüzü delinmişti. Bunca yağmur, bu kadar uzun süre yağar mıymış? Anlamış değillerdi. Gece gündüz hiç durmaksızın yağıyor, şuradan şuraya gidip gelmelerine izin bile vermiyordu. Mesudiye’ye de yağardı ama insanı bu kadar canından bezdirmezdi. Ara sıra durur, hafiften şöyle bir güneş şavkır, insanlar günlük işlerini görebilecek kadar zaman bulabilirlerdi. Giresun’a geleli yedi gün olmuştu da, güneşi bir kez bile görememişlerdi. Zaten otel odasına sıkışmışlar, bir başlarına kalakalmışlardı. Sadece Devlet Hastanesinde işleri olduğunda dışarı çıkıyorlar, işleri bitince de kaçar gibi gelip otel odasına sığınıyorlardı. Her gidiş gelişlerinde yarı bellerine kadar ıslanıyorlar, çıkardıkları ıslak elbiselerini otel odasındaki karyolanın demirlerine sererek kurutmaya çalışıyorlardı. Zaten tek kişilik karyolası bulunan küçücük bir odada baba oğul birlikte yatıp kalkıyorlardı. Çoğu kez girişteki kahvehaneden, Cemile Cevher’in sesi kemençe eşliğinde otelin hemen her yerine yayılıyor, az da olsa yalnızlıklarına ortak oluyordu…
“Giresun’un içinde iki sokak arası
“Altı kurşun attılar, üç de bıçak yarası…”
…
Altı Mayıs;
Üç Fidan..
Yasa batmış gökyüzü
Başı dumanlı İda Dağları
Yaşanmışlıklar
İşte böyle
Düşer insanın usuna...
Ah çocuklar!...
(Şule İdil Dere’ye)
Bir gül düşer dalından,
Savrulur yaprakları esen yelde
.Kokusu siner toprağa
Akan sulara,
Altı Mayıs;
Üç Fidan..
Yasa batmış gökyüzü
Başı dumanlı İda Dağları
Zeytin ağaçları
ELDE VAR HÜZÜN
Babamı düşünüyorum...
En güzel yürek
En güzel gülümseme
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!