Gökyüzü, yorgun ve suskun,
Sessizlik dağılmış obanın eteklerine.
Yosun tutmuş taşlarda ağır bir günün ayak izi,
Kırık bir camın içinde gün ışığı kırılıyor.
Koyun sürüleri dönüyor birer birer ağıla,
Gün boyu yorulmuş yamaçlarda izler bırakıyorlar,
Akşamın serinliği tüylerine doluyor,
Ağır ayak sesleri akşamın habercisi gibi.
Ufukta al bir kızıllık,
Sanki güneş, yanık bir mendil sallıyor vedaya.
Rüzgar, yamaçlardan süzülerek
Bir ninenin örgüsünü hazırlıyor.
Sis obayı sarıyor,
Bembeyaz bir yün örtü gibi usulca.
Bir kuşun son çırpınışları göğe resmini çiziyor.
Dağların sırtı sessiz
Bir mezar gibi suskun,
Bir dua gibi derin ve içten.
Toprak, günün alnından terini siler gibi,
Gölgelere örtü seriyor.
Çobanın yanık kaval sesi değil bu,
Ne tam bir türkü,
Ne de unutulmuş bir ağıt.
Bir tas sıcak süt,
Bir parça yufka,
Ve umudu bekleyen çocuk gözleri…
Ama bu akşam,
Hiçbir masal anlatılmıyor.
Çünkü o al kızıllık,
Sır saklıyor dağların ardında,
Ve sessizliğin içinde
Kaybolmuş umutları fısıldıyor rüzgara.
S.GÖL
Seyrani Göl
Kayıt Tarihi : 16.8.2025 20:14:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!