Gel Kari! Gel de bir hikâye anlatayım sana.
Sen de “hayal” ben deyim “muhal”
Dört yetmez on dört aç kulaklarını da dinle.
Görmedim, duymadım ama biliyorum Kari! Vefayı sırtlasan omzun zemheri!
Günde yirmi dört vakit salası okunurken umutlarımın, aminleme dualarımı, durma es geç beni,
Cesareti olmayan yürek belalı aşkları kaldırmaz, bu sözcükler parmaklarımı kesiyor Kari!
Elif lam ra. İşte dökülmeye başlıyor söylen(e) meyenlerin hüznü kâğıda.
Derler ki kederli gözler aynalara bakamaz, çığlıklarının dile gelmesinden korkarlarmış bakışlarında.
İflahına geç kalmış olanlar aynalarıyla yaklaşsın yeri ve göğü birbirine karışmış dünyamıza
Bir kez ölmek için, bin kez asmak gerekirmiş hayalleri
Eyvah! Geç öğrendik telafisi olmayan mutluluklar dolandı kursağımıza
Kimin bu alın izleri silinmiş seccadeler. Oysa yeryüzüne halife olarak gönderilen bizler değil miydik?
Hşşş sessiz olun lütfen… Kısın sesini çığlıklarınızın, zincirleyin nefretinizi
Sağ omzunuza baktınız mı? - Gülümsemenize şahit oldu sevabın kâtibi-
Şimdi de dönün solunuza? Korkmayın sakın, eğilin de bakın,
Her ne gördüyseniz orda üzmesin sakın ha sizi
Asıl bakmanız gereken yer orası değil miydi; ?
Hadi doğrulun kalbinizde kaybettiğiniz muhabbet damarı için bir dakikalık tefekkür duruşu lütfen!
Boyumdan büyük dalgalarım var benim.
Bir denizine dağları dize getiren sözlerim.
Keşke keşke bir masal olarak kalsaydı,
Yüreğinden kırılmış hayallerim.
Yanımda taşıdığıma,
Yaslandığım dağa,
Öyle bir gittin ki sevgili,
Tozun dumana kattı beni.
Hicranda geçen günlerin hesabı sorularda,
Yakamda kalacak sensiz içtiğim çayların elleri.
Umut büyütmek kolay mı sanıyorsun?
Vuslat heceleri bir bir terk ederken şiirleri.
Yine Aşka geldi yürek. Onu dizginlemek için birkaç kelam ipe dizmek gerek…
Sus...
Ritmini dinlerken kalplerin; karanlıkta açılan kapılarla aralanan umutları görmek için…
El açıp divana okul çantamda sakladığım kaç kırık kalem var onları teker teker tamir etmek için.
Ömür bir yarayla süslenir dediler kordon bağını kurumadan koparttılar.
Yüreğin çığlığı arşı sardı…
Bir kopuş… Tüm benliğini saran sevdadan bir terhis oluş.
Fışkırır içinde tuttuğun ne kadar çığlığın varsa uçurumlardan aşağıya.
Durma yetiş sessizliğine olur ya çığlıkların yeni bir şiir yazdırır sana.
Bulamadığın nedir ki bunca kelimenin içinden.
Duymak istediğin cümle neydi dünyada ki tüm diller içinden.
Yaşamın kavanoz dipli gözlüğü bile bulamamışken içinde ki ümidi.
Gülüşlerimi karanlığa kaptırmıştım,
Bunu yüzünde ki hayretten anlardım.
Kalbin kadar aydınlansın diye kaderim
Düşlerimden ömrüne güvercinler yollarım.
Şimdi ben! kelimelerle oynayan bir şair;
Seninle labirentlerimi düze çıkarmaya varım.
Doğuda çocuk olmak- bir yanı yangında olmak- hüzünlü gözlerle kirli elbiseleri yoklamak. Ve belki de hiç mağaza kıyafeti olmamak. Hangisini saysam senin için çocuk. Hangi sıfatı koyayım yıldız isminin önüne…
Taşlarla top oynamak senin en bildiğin. Ve yıldızları net görebilmek için çekmelisin karanlıkları yüzüne…
Doğuda çocuk olmak –bir yanı hep yarım kalmak- oyun hamurları yerine çamurlarla elleri sıvamak. Ve belki de hiç evi olmamak.
Oluyor mu bilmiyorum çocuk
Bu cümlelerle bilmem seni anlayabiliyor muyum?
Gecelerim kısırdır benim hiç gündüz doğurmazlar. Her semaya baktığımda bir yaş dökülür bulutlardan.
Senin baharların bir aslanın gözlerinde saklı artık bıraktığın sevgilerini denizlere gömdün gidecek yerim yok senin Endonezyalı çocuk.
Sen çok bilinmeyenli denklemde kal. Annen de öldü biliyorum umutların gibi. Bir çığlık yay gökyüzüne o vakit öyle ki şimşekler çaksın feryadına
Bak arkana…
Sen ve Filistinli gibi kaç çocuk sakladı gözyaşlarını çöp kutularının arkasına. Hani o da kaybetmişti ya umutlarını babasının avuçları arsında. Hani oda korkardı uçaklardan sen ve senin gibi bütün Bağdatlı çocuklar.
Boş ver beni… Ben şiirler yazarım size. Bilirim babası ölmüş Filistin linin Allaha gönderdiği yüreğini.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!