ölüm, kırılması mümkünsüz
bir gazbe olarak fırlatıldı sîneme
*
haddi aşan semâda yıldızlar pervâne
ben giderim, sen gidersin
mîzan hep öylece
ben eski turnalar gölgesine
sessiz sokulur, titrerim
titreyişimle solar gözümün cândâr elası
gürleyen itirazlarla kitlenir belleğim
gittikçe kararır şifa isteyen gözler
kitli kalır, bir hedef gibi
gölgesiyle turnalar
denksiz vurgunlara mahkûm
sadık olduğuna şahidim ellerimin
yiğitlice kendini yitiren toprağa,
ne kadar kaçırsam oradan
yine bulur kendi yitikliğini
şimdi, dönen yoksa ben miyim
ey
dönen yoksa kalbim mi?
şimdi boğazıma bin elle sarılan
yoksa
kaybettim sandıklarım mı?
kapalı odalarda, mahzun ve mahcup
hiç kazanmadıklarım mı?
nedir pervâne olmama engel?
*
nedir
beni, semâdâ yalnızca seni öven bir yıldız olarak yaratmayışında kabahatim?
hangi kusurumun cezasıdır insan olmak
ey,
hangi makam yüksektir, önünde duran hiçliğimden?
tabutum, gövdem gibi gül yağı kokar, içim bilmem ki ne?
dolarım, taşarım ve yaklaşırım bazen kendime
öyle uzağım, öyle yakın
bazen şahdamar, bazen uçsuz bucaksız
ah bir ulaşsam derim mahcup geçişlerle
solarım, kalırım hadsiz geçişler üstünde
adresimi şaşarım, adresim kalmaz
künbül olur ikrârım, bildem virâne...
İsra Ahmedoğlu
Kayıt Tarihi : 25.6.2023 03:29:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!