Necm Suresi Şiiri - Osman Erdoğmuş

Osman Erdoğmuş
564

ŞİİR


10

TAKİPÇİ

Necm Suresi


NECM SURESİ

Adını ilk ayetinden alır.

Sahabe döneminde adını bulmuş.

Mekkidir. Mekke döneminin ilk dilimine denk gelir iniş zamanı.

Abese ve İhlas sureleri arasında nazil olmuştur. 23, sıraya tekabül eder.

Mekke’de bireysel davetten Toplumsal davete geçişi anlatıyor bu sure.

İçinde secde ayeti olan ilk sure,

İbn Abbas’ın nakline göre Allah Resulünün ilk defa müşriklere açıktan ilan ettiği suredir. Muhammedî davet döneminde bir dönüm noktasıdır. Çünkü müşriklerin tanrılarının yerildiği, açıkça eleştirildiği Kur’an da nazil olan ilk sure bu suredir.

Müşrikler bu sureden sonra alenen saldırıya başlarlar.

Üç bölüme ayırabiliriz bu sereyi.

1. Vahiy ve vahyin kaynağına atıf. Cebrail (AS) ile görüşmesini iki sefer ele alır detaylı olarak. 1-18 ayetlerdir.

2. Kureyş’in bozuk tanrı tasavvuruna ayrılmış. Sahte tanrılara tapanların analizini yapar. 19-32 ayetler arası bu konu işlenir.

3. İnsanın ebedi hayatını inceler. Ahiret, iradeye verilmiş bir ödüldür. Cennet ve cehennemiyle var olmak, öldükten sonra yaşamayı başka bir şekilde devam ettirmek başlı başına bir ödüldür.

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

1. Mekke surelerinin ifade tekniklerinden biridir yeminle başlamak.
Yapılan yeminin sonraki ayetlerle muhakkak bir bağlantısı vardır.

NECM
a) Yıldız olarak nite¬lenebilecek gök cisimleri,
b) Süreyya (Ülker) yıldızı.
c) Zühre yıldızı: Bazı Arap kabileleri bu yıldıza taparlardı,
d) 49. âyette geçen Şi'râ yıldızı,
e)Hz. Muhammed: Kelime burada me¬caz anlamında kullanılmıştır,
f) Göv¬desi olmayan bitkiler: Rahman sûresinin 6. Âyeti.
g) Parça parça inişi, peyderpey inişi ifade eder.

Zulmet içindeki insanlığın hayatını, dünyasını aydınlatmak üzere parça parça, bölük bölük inen vahye yemin olsun ki. Rabbimiz vahyine yemin ediyor. Allah vahyine, Allah bilgisine yemin olsun ki.

“Tencimül Kur’an” 23 senede tamamlandığı için “Müneccemen nazil olan” diye geçer kitaplarımızda.

2. SAHİB: Sohbet edilen kişi.
Bu sizin arkadaşınız. Şaşmadı, şaşırmadı. Aldanmadı, aldatmadı. Hak etmediği değerlendirilmelerde bulunmayın.

Eğer böyle düşünürseniz yalnızca ona hakaret etmiş olmazsınız aynı zamanda onu elçi gönderene de hakaret etmiş olursunuz.

3. Size bu söylediklerim Allah’ın sözüdür.
Burada günlük konuşmalar kastedilmiyor.

4. Allah’tan aldım dediklerim vahiydir. Vahyin ilk geçtiği yer burasıdır. İki özelliği var, hızlılık ve gizlilik. Bir mesajı dil dışı bir yolla muhatabına iletmeye vahiy denir. TUR 33

Sizin Ona düşmanlığınız, getirdiği vahye olan düşmanlığınızdır. Sizler Ona zaten “Emin” demiştiniz.

Peygamberimizin ashabı ile olan ilişkilerinde bazen ashabına uy¬duğu olmuştur. Bazen bir fikir, beyan etmiştir. Ashabı sormuştur: "Ya Rasulullah! Bu sizin kendi görüsünüz müdür yoksa Rabbimizin size bir vahyimidir?" denildiğinde, "Kendi görüşüm" demiştir Peygamberimiz. Sahabe; "Öyle ise Ya Rasulallah, bunu şöyle yapsak" dediğinde, sahabenin sözünü de tuttuğu olmuştur.

5. Melekeleri çok güçlü bir Melek onu indirmiştir. Cebrail AS

Bu melekeler sizde oluştu mu, ahlak olarak oturdu mu sizde Melek olursunuz.

6. O Melek etkileyici ve tam donanımlı, çok kuvvetli bir Melek.

FESTEVA: tüm varlığı ile doğruldu, kuşattı.

7. Ufku kaplamıştı, ufku doldurmuştu. Yer gök onunla dolmuştu.

"Zû mirra" Çok güçlü, çok zeki, çok güzel olan Cebrail (A.S) de-mektir. İşte Kur'ân'i Peygamberimize bu özelliklere sahip bir melek getirmiştir.
Sevgili Peygamberimizin cinlere karıştığını, cinlerin O'na vesvese verdiği şayiasını, Mekke'li müşrikler etrafa uydurup yayıyorlar. Rabbim'de bu mesajın Cebrail ile gönderildi¬ğini ifade ediyor.

8. 9. Bu ikisi dostluklarını açıklamış. Muhammed’e düşman olan, meleğe de düşman olur. Cebrail’e düşmanlık Allah’a düşmanlıktır.

Ey müşrikler siz inansanız da inanmasınız da Allah bu vahyi Kur’anla ebedileştirmiştir.

10. En ince detaylarına kadar arkadaşının olan Resulümün vahyi nasıl aldığını Allah size bildiriyor. Hala inkar mı edeceksiniz?

11. Gönlüyle gördü, gözle görmüş gibi oldu. Gönül kör olursa, göz ne kadar açık olursa olsun yine görmez.

12. Gören o, gösteren Allah, görünen melek. Şimdi siz onunla nasıl tartışırsınız ki?

13. Önceki buluşmadan söz ediyor. O kadim görüşmeyi anlatıyor.

14. MÜNTEHA: maddi dünyanın bittiği, manevi dünyanın başladığı yer. Fizik dünyasının bitişi, metafizik dünyasının başladığı yer.

15. Vaat edilen cennetin yanında.

16. Sidreyi kaplayan kapladı ama sen onu göremezsin. Bunlar melekler olabilir. Vahiy olabilir.

17. Muhteşem saraya giren bir insanın şaşkınlığına düşmedi.

18. Rabbimizin, Peygamberimize verdiği en büyük mucizesi Kur’andır.

19. Bu putların keyfiyetini hiç düşündünüz mü?

20. Neden dişi isimler taktığınızı hiç düşündünüz mü?

21. Allah’tan lat, Azizden Uzza, Menat ise dişi yani müennes formda gelen bir isim.

22. Melekler Allah’ın kızlarıdır diyorlardı. Haremleri gibi anlıyorlar haşa. Yazı biriyle, kışı başka biriyle geçiriyor diyorlar. Böyle sapık bir düşünce.

Bunlar bizi Allah’a yaklaştırdıklarını ileri sürüp, sapıklıklarını perçinliyorlar.

23. Her tür şirk aslında kulun tanrı atamaya kalkmasıdır.

Kulun; tanrının ne yapacağını emretmeye, söylemeye kalkmasıdır. Ki bundan daha büyük küstahlık olur mu? Haddini bilmezlik olur mu? Onun için her şirk haddini bilmezliktir.

24. Hakikat sizin temenninize göre mi belirlenir.

25. Dünyada da ahrette de Allah’tan izinsiz bir yaprak dahi düşmez.

26. ŞEFAAT: Allah’ın affettim dediği kuluna biri vasıtası ile onu bildirmesidir. Burada hem şefaati takdim eden hem de şefaati kazanan taltif edilmiş olur.

**************************************************************

27. Müşrik Mekke toplumunda meleklerin şefaatine inanan bir kesim vardı ve buradan yola çıkarak şunu düşünebiliriz, hatta şuna inanabiliriz. Ahirete de inanıyorlardı bu kesim.
Hesabı vermek istenmiyorlardı. Onun için bir kısmı tümden inkar ediyor, bir kısmı ise putları aracı koyarak bunların gönlünü edersek bunlar da Allah’ın gönlünü eder gibi bakıyorlardı olaya haşa.
Melekleri şehvetlerine hitap eden cazip varlıklar olarak düşünüyorlardı. Hem şehvetlerini tatmin eden, hem de böyle kesinlikle kendilerine azap etmeyen, amellerini tespit konusunda güçlü olmayan, ince, nazik varlıklar olarak kabul etmeye çalışıyorlardı.

28. Allah gibi aşkın bir varlık, Melekler gibi gaybi bir varlık ancak zanla değil, ilahi bir beyana dayanarak iman edilir.
Onun zatı hakkında verdiği bilgi bizim Allah hakkında ki bilgimizdir. Onun ötesinde spekülasyon yapmayız. Allah hakkında zan insanı batıla sürükler.

29. “Fea’rıd” aslında onlar senin gündemini tayin etmesin. Onlara takılma, onları ciddiye alma. Onlara sırt dön, onlardan bir şey umma anlamını verebiliriz. Neden? Çünkü onlar hayatı ciddiye almadılar. Hayatı ciddiye almamalarının sebebi tek dünyalı oluşlarıdır bakınız. Hayatı o kadar ciddiye alır gibi göründüler ki ahireti unuttular. Ahireti olmayan bir hayatın dünyası yoktur. Çünkü anlamı yoktur.
Kur'ân'm bir ismi de zikirdir. Kur'ânımızdan yüz çevireni bırak. Bırak demek, tebliği de bı¬rak demek değildir.
Günümüzde dünya hayatından başka hiçbir şeyi istemiyen insanlar; Kur'ân'dan yüz çeviren insanlardır. Bütün hedefi dünyada istediği gibi yaşamaktır. Ancak o da olmayacaktır. Olmayacağını kendi hayatı da gösteriyor. Çünkü yaşlanıyor bedenine sahip olamıyor.

30. Dünyevileşmiş bir kafanın bilgisi de bu aşağı hayatla sınırlı bir bilgidir değil mi?
Dünya aslında edna dır. En aşağı hayat. Hayat mertebeleri basamak basamak, en aşağı hayat bu dünya hayatıdır. Onun için dünya ile sınırlı bir bakış açısının bilgisi de bu dünya ile sınırlı en aşağı bilgi türüdür.
Fiziği aşmaz, metafiziğe ulaşmaz yani soyut düşünceden mahrum bir bilgi.

31. Yaptıklarının en iyisiyle ödüllendirilmek onun için biz ibadetleri tekrar ederiz. Namazı, orucu tekrar ederiz. Haccı, sadakayı, zekatı tekrar ederiz. Emri bir ma’rufu, cehdi cihadı, ilmi tekrar ederiz.
Neden? Çünkü gümüş namazda kalmak istemeyiz, altın namazı bulmak isteriz. Altında kalmak istemeyiz platin namaza ulaşmak isteriz, oradan elmas namaza ulaşmak isteriz. Neden? Çünkü içinde bir tane elmas namaz olursa en iyisiyle ödüllendirecek. Diğerlerini de elmas namaz hizasına yazacak onun için.

32. Kul kusursuz ve hatasız olmaz. Allah insanın kusursuz olmasını istemiyor.
Günahların büyüklerinden kaçarlarsa, küçüklerini ben bağışları diyor. Yeter ki bu konuda bir irade beyanında bulunun. Engin rahmet deryasında yıkayacak sizi affederek.
Kendinizi temize çıkarmayın, temizlenmeye arınmaya çalışın.

33. 34. NÜZÜLÜ: Velit bin Muğire, Kur’an ayetlerinden çok etkilenir ve arkadaşları ona, ne oldu değince “ya öteki dünya varsa” der. Arkadaşları eğer öteki dünya varsa şu kadar para karşılığında senin bütün günahlarını alıyorum der. Velit bir miktar verir ve bir daha vermez. Yani küfründe de samimi değildir. Ayetler evrenseldir. Zaman ve zeminler üstü ayetlerdir.
Allah’a inancında samimi olmayan Allah için verirken de eli titrer, veremez. Çünkü Allah’a güvenemez. Onun içinde arkasını keser. Belki bu böylesine genel bir durumu izah içindir.

35. Bu adam gaybı bilmediğine göre, Levh-i Mahfuz’a muttalî olmadığına göre kendisi hakkında neyin hayırlı, neyin hayırsız olduğunu bilmesi mümkün değildir ve kendi kendine vahiyden uzak verdiği kararlar, yaşadığı hayat kendisini ne dünyada, ne de âhirette kurtuluşa ulaştırmayacaktır. Bir de tabi bu cimrilik yapıp vermemenin dünya ve âhirette kendilerine kaybettireceği şeylerin kendilerine gayb olması, zararlarını bilememeleri böyle davranmalarına sebep oluyor.

36. 37. Vahyin evrenselliğine dikkat çekiliyor.
Peki acaba bu kitaplarda, bu sahifelerde ne vardı? Neyi hükmetmişti Rabbimiz bu kitaplarda?

38. 39. Burada dikkat buyurun lil mü’miniyn değil, lil İnsanî. İnsan için çabasının karşılığı vardır. Mü’min ya da değil, insan çabasının karşılığını görecektir. Dolayısıyla hiç kimsenin yaptığı zayi olmayacaktır, açıktır.

40. Hiç kimse zerre kadar bir haksızlığa uğratılmayacaktır.

41. 42. Yaşadığınız bu hayatın sonunda bir gün Allah’a dönecek, yaptıklarınızın hesabını Allah’a ödeyeceksiniz. Rabbinizin sorgulamasıyla ve hakkınızda vereceği hükümle karşı karşıya kalacaksınız. İnsanlar, toplumlar, mü’minler, kâfirler, zalimler, mazlumlar, yeryüzünde kan kusturanlar, kan emenler, kanı emilenler, sömürenler, sömürülenler, aç bırakılanlar, aç bırakanlar, ezenler, ezilenler, hepsi yarın Allah’ın huzurunda toplanacaklar.

43. Allah iç dünyanızı da boş vermez. Onun için ne ağlamanızı, ne gülmenizi Allah’tan bağımsız anlamlandırmaya kalkmayın. Ağlattıysa bir hikmeti vardır, güldürdüyse arkasında ne var ona bakın.
Gamı, kederi, sevinci, neşeyi de yaratan Allah’tır. Yarın kimilerini yaptıklarının karşılığı olarak cennetle güldürecek, kimilerini de cehennemle ağlatacak olan da O’dur.

44. Allah hayatın her iki yüzüne de müdahildir. Hayat anlamını ölümle bulur. Ölüm ötesi olmasaydı ölüm öncesi hiçbir anlama sahip olmazdı. Onun için hayatı ve ölümü yarattı. Yarattı ki insan azmasın, yaptıklarının hesabını versin, iradesinin bedelini ödesin diye.

45. 46. Rabbimiz burada kendi yaratıcılığına dikkat çekiyor. Erkeği ve kadını atılmış bir meniden yarattığını haber veriyor. Akıldan, fikirden, iradeden, bilgiden mahrum bir damla suyun erkek ve kadın olması gerçekten akıllara durgunluk veren bir şey.
Meninin içindeki bu sistemi koyan Allah, dilediğini erkek dilediğini de kadın yapıyor. Ne yaptığını, ne yapacağını bilen Rabbimiz bu dengeyi çok güzel kuruyor. Öyle değil mi? Eğer yeryüzünde sadece erkek veya sadece kadın olsaydı o zaman insan türünün kökü kesilirdi.
Mahlukatın zıt kutupluluğuna bir delalettir bu ayet. Çift kutuplulardan birinde yer alan mahluktur, yaratılmıştır, Ona, yaratana ait bir sıfat verilemez. Onun içinde melekler de yaratılmıştır. Siz eğer görünmez varlıklara tapmaya kalkarsanız, onlara tanrı sıfatı vermeye kalkarsanız. mahluka halık sıfatı vermeye kalkarsınız ki hem onlara dişilik erkeklik atfedersiniz, hem de onlara tanrı sıfatı verirsiniz sizinki nasıl bir çelişki diyor. Zımnen.

47. Bu dünyadaki yaratma Allah’a ait olduğu gibi, diğer yaratma da O’na aittir. Ölümden sonraki diriliş de Allah’a aittir. Dünyadaki bu hayatı var eden Allah elbette ölümünden sonra insanları tekrar yaratmaya, tekrar diriltmeye kâdirdir.

48. O’dur zengin kılan, kanaatkar kılan. Fakiri zengin eden, servet veren O’dur. Doyuran O’dur, besleyen O’dur, rızık veren O’dur. Şu anda sahip olduğumuz her şeyi veren O’dur. Ev, arazi, bağ, bahçe, mal, mülk veren O’dur. Dilediğine zenginlik, dilediğine de fakirlik veren O’dur.
Mal sahibi, mülknsahibi.
Hani bunun ilk sahibi.
Malda yalan mülkte yalan.
Var biraz da sen oyalan.

49. Şira yıldızını şans ve uğur yıldızı olarak belirlerdi cahiliyye toplumu. Bir insan Allah’a sırt dönerse yapamayacağı ahmaklık yoktur.
Uğurun ve uğursuzluğun bu yıldıza bağlayıp ona tapıyorlardı. Adeta tarot falını da inananlara uyarı var.
Yaratılanı değil yaratana kulluk edin mesajı bu mesaj. Yani siz parmağın gösterdiği yere bakacağınız yere parmağa bakıyorsunuz. Parmak ayı gösterirken aya bakarlar parmağa değil. Yani sizi Allah, mahlukatın starı yaptı insanoğlunu, siz ise göğün starına tapıyorsunuz. Bu nasıl iş, bu nasıl nankörlük. Yani yıldızların da starı sizsiniz. Çünkü o sizin için yaratıldı. Fakat siz tuttunuz sizin için yaratılana tapmaya başladınız. İnsanoğlu böyle Allah’a sırt dönerse yapmayacağı ahmaklık yoktur.
ŞUARA 107 VE DEVAMI; İZKALE LEHÜM EHUHUM NUHUN ELA TETTEKUN. İNNİ LEKÜM RESÜLÜN EMİNÜN FETTEKULLAHE VE ETIĞUUN.

50. Yaratıcılarına karşı, Rablerine ve Rablerinin elçilerine karşı savaş açtılar. Allah’ın kendilerine bir rahmet olarak gönderdiği Hud’u (a.s) dinlemediler. Allah’ın elçisinin kendilerine Allah’tan getirdiği hayat programıyla ilgilenmediler. Allah karşısında kendilerini güç kuvvet sahibi, egemenlik sahibi gördüler.

Fecr sûresinde Rabbimizin beyan buyurduğu gibi gerçekten Âd kavmi gibisi memleketlerde bir daha yaratılmamıştır. Güçlerine, kuvvetlerine, yeryüzünde kurdukları medeniyetlerine güvenerek “yeryüzünde bizden daha güçlü kuvvetli kim var?” diyorlardı.
Allah da onlara “Sarsar” denen şiddetli, çok soğuk bir fırtına ya da taş yağdıran azgın, atiye bir fırtına gönderdi de taş taş üstünde kalmadı.

51. Bu toplum da Allah’ı ve elçisini reddetti. Allah’ın hayatlarına karışmasına izin ver-mediler. Peygambere hayat hakkı tanımadılar.
Bunun üzerine onları da Allah’tan bir racfe yakalayıverdi. Bir sayha, bir ses, bir titreşim, geberin diye bir ses yakaladı da dizlerinin üzerinde çöküverdiler. Oldukları yerde diz çöküverdiler. Güvendikleri evleri, villaları, saltanatları, medeniyetleri bir anda çöküverdi. Güçleri, kuvvetleri teknolojileri bir sayha ile bir anda çöküverdi.
Ad ve Semud birlikte gelir farkında mısınız neden? Çünkü Ad uygarlığı çöle yapmıştı, muhteşem bir irem bağları, irem uygarlığı, fakat helak oldu. gitti geriye kalan bakiyesi bu sefer kayalara yaptılar medaini salihe. Çöle yaptık yıkıldı, kayalara yaparsak yıkılmaz. Yani ahlaklarında ve davranışlarında ve sapık inançlarında aramadılar da kusuru yapı malzemesinde aradılar. Orada da helak oldular.

52. Nuh kavmi, çok uzun ömürlü insanlardı. Ama Rablerine isyan eden, Rablerinin kendilerine açtığı rahmet kapısı Nuh’a (a.s) ve onun getirdiği hayat programına değer vermeyen bu insanları uzun ömürleri kurtaramadı. Çünkü onlar da zalim ve tuğyan içinde bir hayatın adamıydılar.
Kör bir toplum olmalarından ötürü de suda boğulmayı hak ettiler ve sonunda da cehennemi boyladılar.

53. 54. Helâk edilen toplumlardan birisi de Lût’un (a.s) toplumudur.
Çünkü onların âlemlerde görülmemiş, yeryüzünde hiçbir kavmin yap-madığı korkunç bir hastalıkları vardı: Lûtîlik. Erkeğin kadınları bırakıp erkeklere gitmesi.
“Mu’tefikat”. Yani altı üstüne getirilmiş bir toplum.

55. Hal böyleyken halâ onların yolunu mu takip etmeye çalışıyorsunuz? Onlar Allah’ın vahiy nîmeti, kitap nîmeti, risâlet nîmetini yalanlayıp şüpheye düştüler, bu nîmetler konusunda peygamberlerle münakaşaya tutuştular da Allah onların işlerini bitirivermedi mi?

56. Hz. Adem’den (a.s) bu yana Allah’ın tüm elçileri Rabblerinden gelen bu uyarılarla toplumlarını uyarmışlardır. İşte şu anda da son elçinin uyarılarıyla karşı karşıyasınız. Ama siz bilirsiniz. İsterseniz ilgilenmeyin bu uyarılarla. Kulak vermeyin bu son elçinin uyarılarına. İsterseniz kitapsız ve peygambersiz bir hayat yaşamaya devam edin. Ama unutmayın ki:

57. Ölüm yaklaşmıştır. Kıyamet yaklaşmıştır. Göklerin, yerlerin, tüm kâinatın, tüm varlıkların, insanların, meleklerin, dağların, taşların yok olacağı kıyamet yaklaşmıştır.

58. Kıyamet saati gelip çatana kadar onun zamanını hiç kimseye bildirmeyecektir. O emir verdi mi kıyamet kopacaktır. Artık göklerde ve yerde hayat bitecektir. ARAF 34. YUNUS 49

59. Allah’ın bu sözünde tuhaflık mı görüyorsunuz? Tuhaf mı buluyorsunuz Allah’ın kıyamet hükmünü? Siz bilirsiniz.

60. 61. Öyle bir hayat yaşıyorsunuz ki, öyle bir dünyanız var ki hep gülmeden, eğlenmeden ibaret. Yaklaşan ölümü, yaklaşan kıyameti unutup keyif peşinde koşuyorsunuz. Ağlanacak halinize gülüyor, gaflet içinde bir hayatın içine gömülüyorsunuz. Başınıza geleceklerden habersiz oyalanıyorsunuz, başınızı dik tutmaya çalışıyorsunuz. Hayır hayır, vazgeçin bu gidişten.

62. Artık bırakın bu tafra satmaları, bırakın bu yamuk tavırları da Allah’ın buyruğuna teslim olun, O’nun önünde yerlere kapanın ve yalnızca O’na kulluk edin.
Secde Allah’ın emirlerine boyun eğmek, itaat etmektir. Secde, “baş üstüne ya Rabbi! Anladım ya Rabbi! Hemen gereğini yerine getiriyorum ya Rabbi!” demektir. İtiraz etmemenin, yan çizmemenin, savsaklamamanın beyanıdır secde. Uygulamaya koymanın beyanıdır secde. Secde, Kur’an okununca, Kur’an’da gelen Rabbimizin emirlerine, yasaklarına, beyanlarına evet demek, inandım demek, ben buna teslim oldum demektir.
Rabbimizin bu secde emrini alan Rasulullah Efendimiz ve beraberindeki mü’minler secdeye kapanırlarken, sûreyi Rasulullah Efendimizin mübârek fem-i saadetlerinden dinleyen oradaki müşrikler de secdeye kapanmak zorunda kalıyorlardı. Çünkü bütün bu Rabbimizin âyetlerini dinleyen hiçbir kimsenin başka bir seçeneği yoktu. Çünkü o günün insanı bu ifadeleri gâyet güzel anlıyordu. Anlayan herkes, mü’min, kâfir tercihini secdeden yana yapmak zorunda kalıyordu. Rabblerine teslimiyet anlamına bir secde gerçekleştiriyorlardı. Bu secde elbette ki Müslümanlar adına Rabblerine bağlılıklarının devamı, tescili anlamına, Rabblerine kulluklarının, Rabbleri yolundaki kavgalarının devamı anlamına bir secdeydi. Kıyamete kadar bu kavga yeryüzünde devam edecekti.


Ya rab, İman ile yaşat, iman ile öldür, cennet ile ebediyen yüzümüzü güldür, rızanı buldur, sana karşı kafa tutan küstahlardan etme bizi. Amin..!

Osman Erdoğmuş
Kayıt Tarihi : 15.5.2018 21:01:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Tefsir derslerinden aldığım notlar.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Osman Erdoğmuş