Ne garip bir geceydi! Şiiri - Mustafa Ci ...

Mustafa Cilasun
4155

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Ne garip bir geceydi!

Tank taburu dördüncü bölüğe kaydettiler, sıramızı bekliyorduk, akşam saat 20.15 civarında görevli askerler, bizleri sıraya dizerek soğuk ve rüzgârlı bir akşamda, askeri elbiselerimizi almamız için, deponun önüne getirdiler.
Çok rüzgâr vardı, oldukça üşüyorduk, bu yetmiyormuş gibi, çavuş ve onbaşılardan, ağza alınmayacak basitlikte, argo küfürlerde duyuyorduk, dört yıldır içmediğim sigarayı, arkadaşların ısrarı ve ortamın bulanıklığı sayesinde, yeniden yakarak ve öksürüklerin refakatinde nefeslenmiştim.
Depolardan kıyafetlerimizi aldık, doğruca banyoya götürüldük, oldukça kısa ve bir o kadar da tazyikle, nasıl banyo yaptığımızı, anlamadan askeri kıyafetleri giydik.
Kıyafetlerimiz o kadar enteresan oldu ki, tanıştığımız ve yanımızda bulunan insanları tanıyamaz hale geldik.
Her kez durumun vahametini anlıyor ve birbirimize daha çok yakınlaşıyorduk, yani askerlik bu ana kadar beni hiç açmadı, oldukça basit, görevli askerler birbirleriyle sürekli çatışıyor, küfürleşiyor, gücü olan dilediğini yapıyordu.
Koğuş kalk taliminden sonra, önüne gelen toplu halde, mıntıka temizliği yaptırıyordu, dört yüz on beş kişi mevcuttu, yemekhane yetersiz geliyordu, su, tuvalet problemi bulunuyordu.
Eğitim alanına gittik, oldukça uzaktı, sabah koşusunu ve kültürfizik hareketlerini, yaptıktan sonra içtima, hazırlığına başlanmıştı, bölük astsubayı teftişini yaptıktan sonra, bölük komutanı beklenecekti ve tekmil verilerek eğitime başlanacaktı.
On beş gün geçti, gözümüz açıldı, epeyce bir şeyler öğrenmiştik, çavuş ayağa kalktığı zaman, nasıl bir komut vereceğini seziyordum.
Çaya hasret kalmıştık, karavanada kaynatılan çay, suyu bittikçe su ilave edilerek, ücret karşılığında tekrar erata satılıyordu.
Fakat bir demlemeye mahsus çay, defalarca kaynatılıp servis yapılıyordu, toplanan paraları kimlerin paylaştığı ve nasıl bir vicdanla harcadıklarına tercüme gerekmiyordu.
Bir ağacın altında, İbrahim isminde uyanık olduğunu zanneden, himmet dedeli olduğunu, hiç sormadan söyleyen, arkadaşla oturuyorduk.
Bu İbrahim’le tanışmamızda, benim için çok enteresan olmuştu, çarpıp azarlamıştım ve bir daha yakınımda dahi, seni görmeyeyim diyerek ikazda bulunmuştum.
Askerliğimizin ilk günlerinde, yemekhanede topluca oturuyorduk, benim yanıma yaklaştı, ön dişleri altın kaplama, göz rengi yeşile yakın, ilk aklıma gelen çalgıcı veya çingenemi olduğu idi.
Tanıştık, kaç atış yaptığımı sordu, anlayamadım, daha bölükle atışa gitmemiş tik ki, atış yapılsın, bu arkadaş benden önce gelmedi ki, atış yapmış olsun.
Sen nerede ve ne zaman atış yaptın dedim, buraya teslim olmadan deyince, nasıl yaptın diye yeniden sordum, maksadını anlamaya çalışıyordum, bet teresine gittim, orada işimi hallettim deyince, bu salağın en çok önem verdiği meselenin, uçkuru olduğunu anladım o an anladım fakat çok canım sıkılmıştı.
İlk tabirim lan sen dangalak mısın, senin ne yaptığını, niçin yaptığını merak eden mi var, sakın bir daha benimle böyle densiz konuşma demiştim, bu çocuktan gıcık kapmıştım.
Daha sonraki günlerde, baktım ki durumunu düzeltiyor, bana yakın olmak istiyor, bende acıyarak ses çıkartmamıştım.

Mustafa Cilasun
Kayıt Tarihi : 15.6.2007 15:01:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Cilasun