Ansızın çalan bir şarkı,
seni alır götürür geçmişin tam ortasına.
Çırpınırsın,
ama kurtulamazsın.
Bir ezgiyle başlar,
bir suskunlukla devam eder.
Ve sen,
o suskunluğun içinde
kendini kaybedersin.
Neydi bizi böyle yapan?
Başına buyruk duygular mı?
Kırılan kalpler mi?
Bu biz değildik...
Olmamalıydık.
İlk gün,
sıradanlığın ötesinde bir yakınlık.
Ardı arkası kesilmeyen mesajlar,
onsuz geçen tek saniye yoktu.
Yüzü düştüğünde,
içimde fırtınalar kopardı.
Bir gülüşüne tutunur,
bir kelimesiyle yeniden doğardım.
Sonra...
bir şey değişti.
Yabancılaştık.
İnadım mıydı?
Gururum mu?
Yoksa onun hep haklı olduğunu düşünmesi mi?
Bahanelerin canı cehenneme.
Ben cehennemi yaşarken,
tek kelimesine bile
mahrum bırakıldım.
Oysa bana yazdığı
ve yazacağı o kadar kelime vardı.
Ama ben,
tek bir cümlesine bile değemedim.
Herkes kendi duygusuna kefildi.
Herkes haklıydı,
baktığında.
Ama ben,
her defasında toplamaya çalıştım.
Bu ben değildim belki,
ama seviyordum.
Ve sevmek,
bazen kendini inkâr etmektir.
Ben bekledim.
Sadece bekledim.
Hep ben yazdım,
ben aradım.
Ve sonunda
“Ne diyebilirim ki...” dedi.
Evet,
diyecek bir şey kalmamıştı.
Çünkü her şeyi ben yaşadım.
Ben kurdum.
Ve fark ettim ki,
ben onun gözünde
hiçten başka bir şey değildim.
Bana kurduğu o kadar cümleyi,
şimdilerde sadece
sessizliğe bırakmıştı.
Ve ben,
o sessizliğin içinde
kendimi kaybettim.
Bazen güzel sevmek yetmiyor.
Aylarca değer verdiğin biri,
bir anda hiç olabiliyor.
Aşktı bu...
Gurur ve bahanelerle boğulan.
Ben ağlarken,
o sessizliğe sığındı.
Ve ben,
bir yerde okuduğum o cümleyi hatırladım:
*Ne bekliyordun ki...*
Bu söz,
her şeyi anlatıyordu. 🍀
Kayıt Tarihi : 7.9.2025 11:41:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!