Masalları bekleme ey çocuk,
gözlerini yum geceye.
Çünkü gece gündüzün ölümüdür.
Ama yine de masallar dinlemek istiyorsan..
Ey çocuk
Şimdi neyi anlatayım ki ben sana
Naftalinli gülüşler çınlıyor
Bomboş odaların soğuk duvarlarında
ve isimler yazılı hala
eski camın çürüyen buğusunda
Söyle şimdi
Hangi dostu tanımazdan gelelim
Hangi aşkı öldürüp gömelim
Hangi iyi ihtimali yakıp da ısıtalım bu geceyi?
Çünkü bu gece
hiç olmadığı kadar soğuk.
Çünkü bu gece
hiç olmadığı kadar yalnız içimizdeki çocuk.
Çünkü bu gece
yarım kalan her şeyin ağırlığı
yüreğimin üstünde büyük bir yük.
Ey çocuk söyle şimdi
Hangi güzel düşü sürgüne gönderelim?
Hangi sele kapılalım
Hangi kapıyı zorlayalım
Hangi mutlu günü silelim ömrümüzden?
Bil ki artık canımı çok yakıyor
geçmişe kurulan o hain tuzak.
Bil ki artık canımı çok yakıyor yokluğun,
masumiyet, gençlik ve saflık bizden çok uzak
Her şeye rağmen umut; açı ve ayaz.
Bir insandan beklenilmesi gereken şeyler
ne kadar da az.
Düşlerin karşısında
Ne kadar da yavan kaldı ömrümüz
Ne ile bitti her şeyin sıcaklığı, heyecanı
ve duruyor kalbimin üzerinde hala
soğuyan her şeyin ağırlığı,
Üstüne üstlük bir de dünyanın sağırlığı var,
bu lanet olası dünyanın
o iğrenç sağırlığı.
Neyi anlatayım ki ben sana çocuk
Her ânı karanlığa akıp giden geceyi mi
Anılara sağır, dilsiz, düşman dostumu mu
Keşke kalbim her şeyi tekrar unutabilse
Keşke yeniden dalgalar bize dokunabilse
Rüzgar belki uslanır,
Yağmur aşka ıslanır,
Zaman bize bakarak yaşlanırdı
Neyi anlatayım ki ben sana?
Aç da bak
Çürüyor hala
her şey kapında.
Bilmiyorsun sen hiçbir şeyi çocuk
Yokluğunda eğilip büküldü zaman
Hep sana doğru koştu çocukluğum
Ve hep duvarına çarparak kırıldı hevesleri
Yalnızlığa döndü her bekleyiş, yalınızlığa.
Geçip gitti ömrümüz
fısıldayan karanlıklarda
ve sabaha ramak kala geldi uykumuz
Hep
sabaha
ramak
kala
Sırtıma dayanmıştı iki tane duvar
İki sessiz yanım
iki çocuk gibi sustuk
Ağladı duvarlar
İçimde kırılıp döküldü sevinç
çıt bile çıkmadı gençliğimden
ki en çok ona güvenirdim,
en çok ona, bilirsin
Hep umudumun üzerine yıkıldı yokluk,
hep umudumun üstüne
ve sen sustukça
büyüdü içimde yemyeşil iri gözlü bir şiir.
Sen sustukça
Daha da küçüldü kapkaranlık bu şehir
Şimdi sana neyi anlatayım ki çocuk
Elimin tersiyle silmeye çalıştığım
bütün gözyaşlarımın uğultusu
voltalar atıyor sessiz bir ormanın içinde.
Çengelleri sivri oltalar atıyor zaman
Çırpınmaya dermanı dahi yok üstelik,
bir boşlukta süzülüyor,
bir boşlukta sürükleniyor kalbimiz.
Mahcup oldu çok sevmeler
Malup oldu gençliğimiz
Nerede gülüp geçtiğimiz sokaklar
Nerede kaldı sevdiğimiz
Neleri görmezden gelmişik oysa biz
Yuvarlamıştık umudu seherlere
Seherler doldu taştı
Ömrümüzü bir garip hüzün bastı
Mutlu olan erken yattı
Biz uykuyu hep he-ce-le-dik
Dolandık ahtapot misali yine kendimize
Kendimizden başka kaybedecek de bir şey kalmadı
Anılar bıktı bizden
Biz de sustuk bu yüzden
Sabrın sonu selamete ulaşmadı
Ben kaldım
ve sırtıma dayalı iki duvar
iki yalnızlığım
Yosun tutmuş çabalarım
Yine de saklamıyor eski yangınları
Eski sevdaları
Eski anıları
Sana ne anlatayım ki çocuk
Sırtıma çaldığım bir çuvalsın artık
İçindeki herşey parçalanmış
Bir durakta adımız kaldı
(dostum demeye dilimin varmadığı)
Başka bir durakta umudumuz
Bu kaderi aklım almıyor,
kalbim de başka bir sevdayı.
Bir sen varsın bu sessizliğin çölünde, bir sen.
Bilsen tüm umutları
sen gidince kestim sütten
Bir sen kaldın sırtımı dayadığım
Diğer bütün iyi ihtimallere yıkıldığım
...bir
sen...
Kayıt Tarihi : 15.10.2025 02:57:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!