MUTLULUK NEDİR' i sürdürüyoruz.
(1. bölümde mevsimlerin diline değinmiştik.) YaşamıN çeşnisi yalnız mevsimlerin dilinde yaşananlar mı? Elbette ki değil. Yaşamın çeşnisi küçücük gördüğümüz mutluluklarla o kadar doludur ki; hangi birini dillendireyim.
Denizde ışığın dalgalara ve dalga köpüklerine vuruşunu severim... Birbirine değince ırmakta çakılın kayayı eritişini...ve ırmak akıtısında yuvarlanan çakılın seslenişini kıyılara... Ormanın göğü emişini soluk soluk.. Kayalarda kartalın, narlarda bülbülün ötüşünü ve bir de sevgiliyi düşleyerek özlemeyi severim....
Sonrada bir bebeğin sancıdan kurtuluşu ile başlayan neşesini, gülücüklerini... Bunlar hiç sevilmez mi? Ya çiçeklerin renk şöleninde kırlara yaşam vermeleri... Ve diktiğimiz fidelerin yavaş yavaş toprakta canlanmaya başlaması... Dahası yaptığımız aşıların gözelerini açmaya durması...
Bütün bunlar kişinin bilincinde olmadan unutarak yaşamış olduğu mutluluklar değil ise... nedir dersiniz?
Gül aşaısını babamın elleriden öğrendim. Sevgiyi, sevmeyi, merhameti, ilgiyi ve duguyu anamdan... Kardeşlerimden açık yürekliliği... Güveni... Sadakati yani bağlılığı, dostluğu... Özveriyi... Maddi ve manevi değerleri büyüklerimden, çevreden, okuldan ve arkadaşlarımdan öğrendim diyeceğim... ama, diyemiyorum. Çünkü ne öyle büyükler, ne öyle çevre, ne öyle eğitim, ne öyle arkadaşlık ve dostluk bıraktılar...
Yavrulama anlarında canlılaraın hırçınlaşan uysallığını...Kuşların yaşamı kıskanırcasına göklere uçuşunu... Yaşamın onulmazlıklarına karşı, sevenin ve sevilenin sorunlara karşı diklenişlerini severim.
Yılların tortusu çökmüş yüzüne
Alnını güneşe serecek adam
Uykusuz ranzalar suskun voltalar
Geride kalacak ve ah hüzünle
Bir gül gibi savrulup gülecek adam
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta