AL SICAKLIĞINI
bir kuş kanadıydı kanattıkların ki
damla damla dudaklarımdan dökülürken ayak uçlarına
zemheri yaşar sana inat yüreğim
al sıcaklığını al. bedenin puştluğunda kırlangış kagaları kemirir
...hainliğini...
çocuk 4
çocuk,
gel ilişme bana
ben rüyalarımda kaybolmuşum
gün doğmuş hükmü yok.
Merhaba
Merhaba sabah,gecelerin yetim çocuğu
ve karanlıkların sarhoş ayaklarında kaldırım.
Merhaba ölüm,hayatın kapı eşiğinde bekleyen kılıcı
ve yaşamlara takılmış bir yarım türkü.
Merhaba aşk,dillere iğreti kelime
İNCE TELAŞLAR…
İnce telaşlarım çırpınırken
Yüreğinin kenarında,
Açar mı turkuazlar
Mor avuçlarında?
MAVİ
kırbaşların kanıydı çığlıkların
AŞK kokuyordu her çizikte
ve her gelişinde tırnakların batıyordu ruhuma...
maviler kusuyordu kızıllığında açan tebessümlerin,
mazgal deliğinden geçmiyor soğuk duvarların nemi
ÇOCUK-3
Çocuk,
farklı takvimlerde yaşıyozuz.
sen,
gül çekerken körpe kokularına
ben,
YALNIZLIK
Dağları gözlüyordu.. Belli vakit sonra,deli –delice düşen yağmur dindi; belli belirsiz bir sessizlik soğudu.Üşümesi geçmiş bulutlar kurşun ağırlığından sıyrılıyordu; yağmurdan düşen damlalar güneşe inat yere değiyor ve kanat çırparak tekrar yükseliyorlardı.Islanmış çayırları önüne alıp güneşe gülümsüyor,,güllerin bin bir nazını kokluyordu.Elinde tuttuğu yavru kuşu boşlayınca, göğe doğru çırpınışını gördü ve bir tebessümle kendisinin rüzgarda savruluşuna inat, öpücüğünü kanatlarına kuvvet olsun diye kondurdu. Gözlerinden akan damlacığı fark etmek istemedi, oysaki çoktan dudaklarında kekremsi bir tat bırakmıştı.
İçini çekti; yalnız olmasına rağmen, belli etmeksizin,” işte ben böyleyim “ dedi. İşte ben böyleyim. Ve iç çekerek ayaklarını yüreğine taşıtıyor,gölgesini tutsak ettiği güneşi bulutlara götürüyordu.Dokunduğu ağaçlardan; papatyalar, leylaklar,karanfiller gülümsüyor ve ara sıra eline batışında hissettiği, dikenlerin nahif duygularını alıyordu.Bir kaya parçasının arasından çıkan ayrık otuna ilişti gözü,dizlerinin üzerine çökerek dokundu ona,parmakları gezinirken üzerinden yalnızlığını aldı yaprakları.Bir saat kadar geçmiş fark etmemişti, ta ki pınara inen ceylanın suda oynayışını, gözbebekleri penceresini aralayıp ona çevirişine dek…Kalktı; ağır adımlarla yürürken,bir orkestra içinde yürümenin hazzını yaşıyordu. Mutluluğuna yansıyan bu sesler; Onu, yeni yepyeni bir usulde ahenk cümbüşü içine çekerek, kendini aramaya çıktığı yoldan, yavaş yavaş uzaklaştırıyordu..Seslerin cılızlaştığı bir aralıkta; başıboş yapraklar yağmurdan sonra,güneşin kanatlarında toprağın hasretine inerken; toprağın sadık dostluğunu, yüreğinde taşıdığı közlerin üzerine serpiştirdi. Anlamanı veremediği hafif bir gülümseme beliriyordu yanaklarında ve birden göğsüne doldurdu; yağmurun,toprakla birleştiği andaki kokularını.Biraz gayret edince kendine geldi, gülümsemesini hatırladı.Kanatlanıp uçuyor, o çirkin kızın yüreğinden boşalan sözlere kanatlarını çiviliyor, ona misafir oluyordu….
Ve kapadı gözlerini karanlığa,yorgan etti üstüne bir merhabalar türküsünü.Mırıldandı,”ay ışığı pencereden girende / senden yana hayal kurmak ne güzel….” Yorgun, terli soluk soluğa bir gecenin tam ortasında, çekişir oldu zamanla…
Ve bir kez daha parmaklarından döküldü kelimeler; Adını yazdım gecenin geç gelen vaktine, sevgin beynime kök saldı. Bu, parçalarla bir bütünün vuslata olan hasretidir.
Gülümsemesi,bulutların üzerinde mavi.sarı,kırmızı ve yedi rengi görünce ayrılır oldu ondan. Henüz içeri girmemiş,kapıyı yoklamamışken elleri; yalnızlık türküleri söylemeye hazırlanan,kardeşlerinin eti-kemiği üzre kurulmuş tepe evini karşısında bulmuştu. Oysa diğer bütün ağaçlar ondan yüz çevirmiş,içimizde ol ama yalnızlığı çentik çentik puslu akşamlarda yüreğin bul der gibi,kollarını çekiyorlardı bedenlerine. Nasıl olmuştu bilemedi.. Ama,dağları gözlüyordu.Dağlar,pınara inen ceylan,kanatlarının taşıyıp götürdüğü ve gecenin geç vaktinde gelen göz yaşları geride kalmıştı artık.. Kapı çok yorgun olduğu belli gıcırtısıyla ardına kadar açıldı. İçeri girmek için biraz çekingen davransa da kendini içerde buldu.Bir ateş sardı her yanını.Avuçları yanıyor,yüreği hiç susmamış, közleri körükleyip duruyordu.Çevresine bakındı; cinslerini bilmediği kuşlar,böcekler....Birden telaşlandı,oysa onun yüreği telaşı çoktan yoklamıştı bile..Kendi yalnızlığını buldu bu kulübede.”İki yalnız bir olunca,yalnızlıkları paylaşmak gerek”, dedi sessizce.Odanın içerisinde eşya denecek kadar az,hatta onu konuk edecek hiçbir şey yoktu.köşeye ilişti. Gördüğü ve cinslerini bilmediği kuşlara,böceklere yüreğinin sesini dinletti.
Yine sana yazacağım.
Senin, beni yine duymayacağını,gözlerine beni saklamayacağını,zamanlardan alıp çakılı kalan takvim yapraklarına asmayacağını bilerek yine sana sesleneceğim.
Sen çok şeysin; ama her şey değilsin cümlesini bile senden uzak tutarak,sana reva görmeden,tam bir okun saplanması gibi kelimelerimi yayımın kirişinden sana yollayacağım.Bir hışımla, bin bir öfkeyle dudağımdan çıkan ve seni haykıracak senli duygularımı-senli kelimeleri senin için o kadar yumuşatacağım ki,bir ana şefkatiyle gelip bütün bedenine konacaklar.Çirkinim, yeter ki sen acıma,sana paslı-puslu ve seni bir zerre kadar da olsa titretecek benden sana ne gelirse gelsin onun önünde menzil olur, siyahlara bedenimi örtü ederim.Sen iste yeter ki; sana gelirim.Kuşlar kanadıyla,bulutların gözyaşlarıyla,semaların ağıtlarıyla,anaların türküleriyle sana gelirim.Sevgi çemberinde çarmığa gerildim,senin için zindanları yol eyler hapsederim ve hasret ateşin yakar beni,bu ateşi köz eyledim ve çirkinim senin yolunda kendimi toz eyledim.Sabahın ilk vakitlerinde sana gelirim.Geceleri gözlerinde parlayan ışığın huzmesinde bir tüy gibi akıp sana gelirim.Toprakları yırta yırta,ne varsa önüme kata kata,bulanık suları yuta yuta sana gelirim.Çirkin Kız, ayaklarım,benden kopan yüreğim,sana boyun büken sızılarım sana koşarken, neden kendini benden uzaklara atarsın?
Yine sana sesleneceğim.Sana varmadan kesilse de ömrüm, tükense de kurusa da pınarlarım,bir damlacık aksa da kanım,Çirkin sayıklar,Çirkin söyler gönlüm.
Sana gelirim.sana yazarım.sana seslenirim.Baharda açan ağaçların tomurcuklarında,bebeklerin minicik avuçlarında,bir gül için nağmeler sunan bülbülün dilinde,her zaman,gerçekte,rüyada beklemediğin bir anda karlı dağlarda,çorak topraklarda açar açar yine sana gelirim…
BANA DÜŞTÜ
Alem içinde bir zerreyim
Çirkinliğin mi düştü bana?
Nazar için göze perdeyim
Yine hicran mı düştü bana?
Maviler Ölür
yolunu yitirmiş solgun bakışıyla
sabahlar düşüyordu geceden kalma,
duygularım bir mülteci gölgesinde dolanırken
hayallerin ötesinde kalmış karanlık sokakların
Anneliği yücelten duygu yüklü şiirinizi duygulanarak okudum değer kıymet bilen bir yürek taşımanız ne güzel.....gönlünüze sağlık........