Yine bir güz
Bitmişti henüz
Kış indi dağlara, tepelere
Nihayet şehire
Karakış Sokağı düştü ayaza
Sema buz kesti, yerler hakeza
Dağlara indi Kasımın bulutları
Kesildi yoluma yağan ışık
Ayam gri, gölgeler sarı
Yeşile ecel değdi, maviye kıtlık
Karanlığın altında eşyalar çığlık çığlık
Renkler ölüyor akşamın kasvet kokusuyla
Kırmızı abajur altında ezilen ışık
Aklar düşen sakalımı buluyor kızıla
Yerlere konmadan ayaklarının tozu
Geriye döndü mesafeler kat eden yolcu
Bana kalmış dönüş olmayan seyahat
Yol yok, vardır dolması gereken bir miat
Tutulmamış yasımdan önce dalsam uykuya
Daha işitmedin
Bir yangından arta kalan küllerin feryadını
Görmedin daha
Koskoca yığınların zerre imdadını
Ne yeşil libaslılar, ne alaca atlılar
Karakıştan semaya bakan ölümlü
Sür atını ecelin üzerine
Yakana yapışsın Azrailin gülü
Genzini yakan koku insin derine
Bir geçit karşına dikilir kıldan ince
Gün batımına açılan pencerede
Yazdan kalma günleri yaşarken son bahar
İçimdeki kasveti bıçak gibi kesti
Şimşek gibi karanlığı işleyen o bakışlar
Kapılar ardındaki merdiven boşluğu
Nasıl mı sevildim
Ay kadar ak
Sema kadar mavi
Güneş kadar sıcak
Nasıl mı sevdim
Dolu dizgin zamanın üstündeyim
Dizilmiş yarınlar perde perde
Her bir adımda yeni bir karanlık
Tükeniyor faniliğim her nefesimde
Gözüm hep yarının yollarında
Sisli yarınların müjdeleyicisi gecenin
karanlığına feryatlarım edilir defin.
Boğazımda düğüm kalır.
Yüreğimde ki ahı dökmek için
çözülse de boğazımdaki düğümlerin
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!