Hasretin
en dayanılmaz zamanı,
turunç ovalarımızdan
çekilirken ceylanlar,
ağır ağır ak dağlara.
Çağırırsan
Şarkısız bulvarsız kent olur mu?
Kıyılarını gemisiz bırakan denizler.
Kalbi durur saatlerin o zaman
heybesiyle bir kız koşar gelir,
tramvaylar geçer aramızdan
şarkısız, gemisiz kalakalırız.
Yağmur yağıyor güzelim,
durgun suların yanarı
hasreti diniyor şimdi.
Kurumuş pas diliyle kurbağalar
zıplayarak geceyi ateşe boğar,
Yanardağ ağızlarında
Nöbetleşe bekleşirken
İki yüzlü çağcıl tanrılar
Kardeşini kurtarabildin mi Gülan?
Binlerce çocuk öldü Hiroşima'da
Gitme sesimin uzağına
Boşlukta asılı kaldım
Gözlerim ateşinle yandı
Yağmurları beklerken
Kar sesiyle uyandım.
Fırtına kuşuydu sabahı huzursuz kılan
Dik yamaçlardan omzuma düşen çöl
İklimi havaların ayaz sıkıntısı kehribar
Derine saldığım bakracın gölgesi bak
Tutsam elimde kalacak çırılçıplak ayla...
Okumamış bilgesisin halkımın
Kökünü şarapla, karla besleyen
Yaşamdan yoğrulmuş içtenlik
Çınarların rüzgarında saklı o
Nehirler boyu söyleminle biz
Yürümeye kalkışınca caddelere
Küsüm bundan böyle
ben bu kente.
Bulamazsınız artık,
hırpalanmış gülüşlerimi,
sokaklarını tutmuş
çiyli karanfillerinde.
Nereye sığınsam lacivert
Hangi kapıyı çalsam ayrılık,
Giderken bıraktığın hasret
Durmak yakışmaz adaşım
Kentte dağların çağrısı var!
Portakal ağaçlarının ışıklı gölgesinde
uzatıp ayaklarımızı usulca Akdeniz'e
Lorca'nın şiirlerini okumalıyız demiştim.
O büyük, zeytin sözlü güneyli ustanın.
Ne tuz kokusu sevilerden uzakta,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!