Şu iki cihan bir araya gelse
Ay çehrene bakıp yerde sürünse
Yaman dağ arkasından doğan güneş
Senin şavkından batıyor her gece
Çoşkun akan seller yoluna çıksa
Sütçü beygiri koşmayla olmaz yarışçı;
Ceplerden çıkar ceplerden kaşıkçı elması.
Dilden düşürmezler karakteri, namusu;
Ecnebi parayla kuruş etmez tapusu…
Dağ bayırda duyarsın adalet adını,
Köşe başı pusuda alırsın tadını.
İleri millet, üstün ırk
Çin’in seddini yıkan kırk,
Verseler bile altın kürk,
Satmaz toprağını tek Türk!
Emrimize amade şark,
Bir ölüme ramak kala,
Bir de sevinç doğunca,
Sanki güneş tekrar doğdu,
O gün yirmi dört Ocak’ta.
Sanmayın ki kanımız kalır yerde,
Bulunur elbet bir çare her derde,
Her gönle aşk damlası düşer fakat;
Irkımdan sonra gelir, yar da ser de.
Bu aşk hem yakın hem uzak,
Bu aşk hem büyük hem tuzak.
Bir damla suyu çok görür;
Bu aşk hem çöl hem de kurak…
Atılan okun yeğnisi,
Bozar düşmanın dengesi,
Yiğit yazgısıdır ölüm;
Kahrolsun yağı kargısı.
Delinecek elbette o kulaklar
Hatırlanacak yine o yaralar
Tek bayrak tek vatan tek millet devlet
Yine terane yine palavralar
Yöne göre belirlenen bir sağlar
Dağlar gibi dimdik,
Onlar kim, biz kimik?
Ata başı eğik,
Onlar kim, biz kimik?
Turan yolu açık,
Onlar kim, biz kimik?
Nasıl dayanır yürek, nerede bulunur güç?
Kahrolsun bu düzen, böyle devranın verdiği.
Bir bile büyük sayı, az mı ulan otuz üç!
Zıkkım olsun hepsinin anasından emdiği.
Tanrım, canımdan otuz üç tane daha gitti,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!