Bu nasıl sessizliktir bu çığlığa,
Taş olsa çatlar taş bu çırpınışa,
Her şeyi ayaklar altına alıp
Bir daha hiç gelemem o kapıya…
Ölüm döşeğindeki benzer suya,
Yine günlerden On Sekiz Ocak,
Bir güneş tekrar, tekrar doğacak.
Dönse de dünya tersine baştan,
Adım yine Genç Atsız olacak.
Susma kardeş, kardeşe,
Hocalıdır soykırım!
Geçit verme kalleşe,
Ha Hocalı, ha Can’ım!
Söyle soydaş, soydaşa,
Öğretemeyiz şerefi ilimle, irfanla;
Seni üstün kılan kudret kanında olmalı.
Çıkılmaz yola bir heybe dolusu imanla;
Yön belirleyen nereden geldiğin olmalı.
Misafir olacaksın Tanrılar sofrasına,
Bir elimiz duraksız şiir yazar;
Diğeri kalır hep düşman boynunda.
“Hayat çelik kollarla atılan zar.”;
Muzaffer olsun yazılı alnında.
Bir gözümüz sınırda nöbet bekler;
Millet ölürken açlıktan cephede
Saraylardan konuşur efendiler
Kaldır kafanı ot bitmiyor yerde
Saraylardan dinlerler efendiler
Gör arkadaşım gör artık bu zulmü
Ne bahar yağmuru ne gül karası,
Ne bir karı ne de poyraz havası,
Tutmaz yerini saçların karası,
Gel de önünde divanlar kurulsun,
Ver emri, önünde kelleler kopsun.
Titretir gönülleri siyah botların sesi,
Tanrı Dağı’na yürürken o yiğit ordular!
Siler kulakların pasını zafer bestesi,
Selam durun! Açın kapıları bir gelen var!
Kahpe âcun kul olsun dava neferlerine
Ne vatandır burası,
Ne ülke, toprak bizim.
Tek damla yaş, yarısı
Değmez, sızlar hep içim.
Kaldı mı usda telaş?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!