Varlıklı bir sofraydı garip masamız.
Yitik aşklar gelip geçti üzerinden.
Kırık hayatlar çıkardık,
yaşam yoksulluğumuzdan.
Aslında narin çiçeklerdik.
Bıraksalar solacaktık,üçbeş güne.
Sen kucaklıyorsun çocuğunu
Küçük bir kasabada
Ben sarılıyorum kadehime
Dertler şehri İstanbul'da
Sen yatıyorsun kocanla yatağında
Ben kıvranıyorum kederimden
Aşka aşık olmalımı?
Yoksa tekdüze yaşamalımı?
Zaman geçiyor
Yıllar yılları
Yıllar ömrümüzü yerken
Umarsız
Günler ayları,yılları yer
Bu inanılmaz akışta
Hep aynı hayali görürüz
Her meyhaneden her çıkışta
Ömrün hayal deryasında boğulan
Hep aynı hayal
Bu gece krizantem geçidinde
Bir kadın yaslanıyordu kabanıma
Bu kadın uzaklardaki sevgilim değildi ama
Onun suretiydi aslında
Goncayken göremedim seni
Güle dönmüştün
Ah! !
Bir yıldız indiremedim gökyüzünden
Uzandım
Yakaladım
Upuzun sarı saçlı bir genç kız gibi,
upuzun bir caddeydi Kurtuluş her zaman.
Namı diğer'Geçmişini arayan Tatavla'
Softalık denen yılan koynuna girmeden,
mutluydu Ani,Siran,Avadis,Hrant.
Seni gördüm dün Fatih'te
Tenin biraz esmerleşmiş
Bileklerin kalın
Kolların zayıf
Sana Fatih'te tekrar rastlamamak
Yada içki kadehlerinde boğulmamak
Dalda açan güller gibi
Birleştik
Ayrıldık
Bir an
Bir ay
Bir yıl
Bahar geldi,
Dağlar yeşerdi
Şenlendim
Yağmur yağdı
Deniz yemyeşil
Efkarlandım
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!