Kalkarsa gözlerdeki esrârın bir perdesi,
Dağılır yüreklerden efkârın her zerresi...
Gözden dökülen yaşlar kan rengine boyanır,
Gönül, muvakkat huzur uykusundan uyanır.
"Namart köprüsünden ölsem geçmez men,
Kerven bolsam halal işden gaçmaz men,
Elinden bir kase şerap içmez men,
Sağ elim sol ele muhtaç eyleme."
-Mahtumkulu Firakî
(Ali Şir Nevâî'nin "kelmedi" redifli gazeline Çağatay Türkçesiyle nazîre)
Her kuyaşdın manga kelgen cân-ı mevdû kelmedi
Toğdı künler içre ay ul yâr-ı mehrû kelmedi
Âşiyândın uçtı bülbül emdi hem-derd bolmagay
Gönül vermez idim güzele, meye;
Aşk uğrunda iman tazelemeye.
Göklerden mi inip geldin, nerdeydin?
Sanki Tanrı katında bir yerdeydin.
Sevda yeli değil bir borandır bu!
Seninle var oldu ömrümün kutbu.
Artık şarkılar bir başka çalıyor;
Her nağmesini bir hüzün alıyor.
Yıllar hızla geçip gidiyor amma;
Günler, aylar hep geride kalıyor.
Artık her şey kopkoyu bir renktedir;
Yâr! Ben cihâna geldim; kendime, câna geldim.
Yâr! Kendime gelince, kentine, sana geldim.
Bilemedim can mıydı, geldiğim, cânân mıydı?
Baktım ki gelirken, bir garip zamana geldim.
Uçun kuşlar artık çabucak uçun!
Huzur bulmazsanız ordan da kaçın.
Bizi bu diyarda yalnız bırakıp,
Arkaya bakmadan sizler de göçün.
Issız yerde boşa bekleyen hancı!
Açıldı yine bir gönül yarası,
Gurbetlere salan kader değil mi?
Dostun bile gelmez hâli sorası,
İçimizi yakan keder değil mi?
Hayli olmuş geçip giden şu zaman.
Geldi Âşık :
Ne kış dinledim ne yaz,
Atıldım meydâna ben.
Dilerse çalayım saz
Şu güzel cânâna ben.
Gözlerin hâlâ arar, sorar beni, bilirim;
Ararsan nazlı nazlı esen yelde bul beni.
Ben ne ezel-ebed ne eski-yeni bilirim;
Bir gâye, bir ülküde, bir emelde bul beni.
Ömrünce beklediğin hazineni bilirim;
Bakma yüksek katlara, gel temelde bul beni.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!