Düşlerimiz vardı saklayamadığımız
Sevdalar vardı o günler
Bir papatya saflığında
Sarı ve beyaz
Serzenişimi duyamıyorum artık
Çocuktum!
Daha ufaktı sözlerim
Attığım her adımda, koştuğum mesafe gibiydim
Küçük ama artarak büyüyordu
Büyüyordum!
Sevecen yüzüyle bakıyordu etrafına
Değişiyoruz, değiştiriyoruz hayatımızda yeri sırası gelmiş ne varsa,
Bir bakmışsın biz, biz oluyoruz; bir bakmışsın göz boyuyoruz en olmadık zamanlarda
Her halükarda yaşayan yine biz, değişen yine bir kaç iz kalıyor hayatta
Hatırda kalan, hatıralarda anılan bir kaç giz..
Şimdiye kadar sure gelmis zamanda hayatin sadece gordugumuz yanini yasadik. Gorduklerimizi anladik, anladiklarimizi benimsedik ve benimsediklerimizi sevdik.
Yaratici bizlere yasama sansi verdigi andan itibaren, ailenin en kucuk cocugu misali şimardik. Buyuduk belki bazi zamanlarda ama bu kez ise icimizde yasayan o hırçın ve asi cocugu simarttik. Ve hayat denilen su yasayis oykusunde sonuc olarak biz insanlar hep aldandik.
***
Her şeye rağmen yağabiliyorsa yağmur Trabzon sokaklarına; sevdadandır.
Sevmek, akla ilk geleni karşılayan değil, en son vazgeçilecek olanı uğurlamaktır. Velhasıl sevda; gitmek ve umutlara yeni yelkenler açmaktır!
Hep aklımda olan, hem de giderken ardıma dönüp baktığımda kendin gibi yaşlar akıtan şehirsin sen. Bırakıyorum seni. Artık aç bırakacağım martılarını. Artık çekmeyeceğim fotoğraflarını, kaptanlarını ve sandallarını. Çıkmayacağım da mesela boztepene. Şarkılar da söylemeyeceğim orada; orada olmayanlara..
Bırakıyorum seni. Gidişimin her zaman manidar olduğu, dönüşümün de bilhassa umut dolu olduğu şehir. Gidişlerin ve dönüşlerin biteceği ana kadar seveceğim seni. Sevda dedik ya; gitmektir. Gittiğim ben ve giden sevdalarım kadar da özleyeceğim seni.
Yaz beni bir kenara. Haziran, tüm umutların doğum ayıdır. Şimdi giderken ardımda bıraktığım tüm kutsanmış düşüncelerimi benim için sakla. Eylül’de sonbahar yağmurlarında, gitmelerimi, sevdalarımı, aşklarımı, tüm bağlılıklarımı, tüm yaşanmışlıklarımı, tüm yorgunluklarımı, sırlarımı, sırlarıma binaen söylenmiş yalanlarımı, tesadüflerimi, yanılgılarımı, yanıldığım zamanki çıkmazlarımı ve beni; yeniden alacağım senden.
Sonbaharında görüşmek üzere Trabzon. Son baharında..
Ey Yâr!
Bu günlerde bol bol beyaz kağıtlara dalıyor gözüm. Yarattığın evrende ders notları diyorlar ona. Üzerinde çeşitli semboller ile yazılar yazıyormuş.. Gerçi beni ilgilendirmiyorlar ama yine de göz aşinadır bakınıyor işte. Şimdi diyorsundur ki sınavın en büyüğü burada. Seni bekliyor! Ben rüyalarımdaki asalı ak sakallıya da bildirdim durumu. Bir kere kalmak tabiri yerleşmiş kaderime. Derslerden, sınıflardan, hayattan, mutluluktan en önemlisi de gidenlerden kalmışım ben.. Neyse ki rüyalar var. Kaldığım yerden devam edemesem de daldığım yerden yeniden başlayabileceğim hayallerim var.. Umutuzluğa düştüğümde yanımda olmasalar da mutluluğa koştuğumda yanımda olan bir sürü dostlarım.
Ama yine de dünyanda bana da yer ayırdığın için teşekkür ederim Ey Yâr!
Hem karamsarlığa gerek yok ki; söz veriyorum finallerim ve bitirmem güzel olacak; güzel olacak notlarım!
Ey Yâr! Bugün sadece sustum.
Konuşabilirdim de, içimi dökebilirdim, dinlerdi de insanlar...
Ama neden ki dedim! Ortada bir kel ve onun ilaçlık bir durumu varsa, bu durumda kel bendim...
Ey Yâr! Nedeni bilinmez ama bugün çok mutluyum.
Sebepsiz, nedensiz ve kimsesizken üstelik!
Sen bilinmeyenleri bilensin.
Bitene, gidene ve ölene ağıt yakan bir felsefenin müridleriyiz biz,
Ne cellata dur diyecek kadar mert,
Ne de gidene kal diyebilecek kadar namert olabilmişiz
Ölen ile ölünmezmiş kabulümüzdür ama
Ölen ile gömülmezmiş tüm yaşananlar, görememişiz
Yürüyordu..
Yılların geçmişliğini kırışık dokusuyla sergileyen ellerinden biriyle, görkemli desenleri is tutmuş asasına dayanırken, diğer eliyle de sağ bileklerini destekleyerek adımlıyordu sokaklarda.
***
Bir cesarettir, ardından usulca takip etmeyi bırakıp, yanına koşarcasına yanaştım. Bir heyecandır yanına neden geldiğimin ve ne diyeceğimin hiçbir önemi yokmuşcasına bir süre sustum. Yürüdük. O yüzündeki ince tebessümü görür görmez söylediğim ağzımdan çıkan ilk sözcükler yaşınızı öğrenebilirmiyim olmuştu. Yüzündeki gülümseme bir süre kendini hüzne bıraksa da yeniden toparlanması an meselesiydi. Yüzüme gölgesi düşerek serinleten fötr şapkasını çıkardı ve derin bir nefesin ardından mavi gözleri ile bana bakmaya başladı.. Senin gözlerinin gördüğü yaştayım..
***
Yaşlı adamdan çıkan sözcüklerin tınısı azalmış ve duyulmaz hale gelmişti ki, konuşmasına devam ettiğini farkettim. 20 ya da 80 in bir önemi olmadığından ve benim şimdi nereden karşısına çıktığım konularından şikayetler savuruyordu? Duymamazlıktan geldim. Gözleri hafiften kısılmıştı. Ufukta birşeyler ararcasına bakınıyordu. Ardından durdu. Yürüdüğü yolların taşlarından birkaçını elindeki asasıyla iteledi ve derin bir nefes çekişin ardından bir şeyler düşündüğünü belli etmemeye çalışırcasına yüzüne yeniden gülümseme gelmişti. Konuyu değiştirmek istiyordu belli ki. Peki sen kaç yaşındası, kimsin ve nereden geliyorsun dediğinde, benim kendisinin o mavi gözlerinin 60 yıl önceki hali olduğumu bilmiyordu.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!