tekmelenmiş ömer'in terazisinden nizam sızlar
ne anlar senin yutkunmandan şu nizamsızlar
ayin-i cem uğruna badem altından gülen yandaşlar
gözlerine buğulanmış kanlar ve çatık kaşlar
parçalanmış dalalet damarından kitap sızlar
ben de bir zamanlar mutluydum
bayram ağa'nın eski radyosundan
kıbrıs kanallarını dinler
yıldızların denizden ayrıldığı çizgiyi izleyerek
uykuya dalardım
çam ağacının dalları altında
hem his hem söz hem zan
hepsi boğazımda, tüm kelamların.
ne konuşuyorum ne ağlıyorum
ne zaman susacağım ve çığlayacağım?
nasıl ve kime?
sen; kayıp giden her yıldızda
artık tutmadığım yegâne dilek
sen; zehir topraklı bahçemde
yeşeren tek efsunlu çiçek
sen; intiharlardan düşerken
ağlara takılmış şu yalan sürüleri içinde
yorgun bir misafirim, göç yolu üzerinde
basit bir yeme tav olmuşum, iğneler çenemde
gözleri kanlanıp dağılmış bir balığım, denizde
zannımca elest'ten beri hayli değişmişim
materyalist bir simülasyonda tek yol inanmak derim
maskenin ardındaki nefreti tebessümlere değişmişim
tırnaklarımla kazısam da soyulmuyor derim
fitnenin pirine, münafığın mollasına
ağlar da; kavminin mahvına ağlamaz
itin eniğine, hınzırın potuğuna
ağlar da; kurdun bürçeğine ağlamaz
haraminin reisine, soysuzun kralına
varlık
ki bir içimlik vaftiz suyu
imtiyazsız bir perşembenin tan atımında
tepedeki güneşin ıssızlığı altında
girdabında boğulup gitmek isterim
en akîl tebessümde
ve delirmiş çığlıklar arasında
mekikler dokuyan bir günahkârı
sen hiç beni gördün mü
can suyu gözlerinde
gülistandan içeri o çırpıntılar ve birkaç ürkek adım
tenhada sönmüş yalnız gül, bu bağbana tek hısım
kuru bir ölüm kavgası, dallarında gördüğüm
köklerinde definliğe atılmış yığınla kördüğüm
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!