Sıcak bir okşayıştır mitoloji,
Zihnin gökyüzüne asılmış lambasında.
Esin damlar kafdağının eteklerinden,
Damlar beynimin sıcak külleri üstüne.
Çağrışım;
Kırkbin gün,kırkbin gece,
Peri masallarından.
Hayal aleminde kanatlanır düşünce,
Parçalanır determine demir çerçeveler,
Kıyısız denizlerden yakamoz,
Öper Buda'nın tel tel sakallarından.
Kır atlar üstünde kahramanlar,
Miğfer miğfer kubbelerden,
Yükselirken ince ince dumanlar,
Geçiyorlar beğenilerin gölgelerinden...
Periler okşuyor en katı,en pürüzlü yerimi,
Buhurdan,tütsüden,sihirden elleriyle.
Hayal ötesi denilen yerde,
Özgürlüğüm yoğruluyor.
Kafatasından bir çanak içinde.
Kızılderililer büyülü şarap içerler,
Totem ruhu kadehinde.
Ve ateşler etrafında dönülür,
Dansın en ilkel,en saf ritmiyle,
Ata ruhları alev alev öpülür.
Anka kuşu kanatlarından,
Bir toz bulutu silkiyor,
Savuruyor ruhumu gökyüzüne.
Santa Maria kilisesinin kubbesine,
İnsanla gökyüzünün gizli buluşmalarını
Resimliyor bir cisimsiz ressam.
O kubbeden melekler iniyor yeryüzüne.
Elinde kanlı kılıcı,göğsünde zafer takları,
Zaloğlu Rüstem muzaffer bir edayla tükürüyor,
Cinlerin padişahının yüzüne.
Her insan, ayağı yerde,
Gövdesi gökyüzünde,
Zamanın çemberi içinde döner.
Bulutlar salkım salkım saçlarına iner.
Gökkuşağı gözlerine siner,
Yanar yedi kandilli süreyya ufuklarında.
Sonra;
Alaaddin lambasından bir buhur yükselir,
Çöker en gizli,en saklı yerine.
İnsanlar gömülürken umutsuız bir karanlığa,
Kahramanlar,şefkat yüzlü periler belirir,
Kızgın ateş yaslanmıştır artık serine..
Sıcak bir gülümseyiştir rüya,
Ruhun zindandan kurtuluş aynasında.
Periler ülkesinden geçerken,
Sıcak bir dudağın lezzeti var alnımda.
Periler o mavi gözleriyle beni okşadılar,
Beni 'benlik'ülkesine taşıdılar.
Bembeyaz dağlardan,vadilerden,
Beyaz tenli gelinler,beyaz atlarla gelerek,
Ağaran sakallarımı tel tel kaşıdılar.
Uçtu beyaz güvercinler,kelebekler,
Doğdu zamanla tanışacak bebekler.
Çocuklar,güzel çocuklar,
Yazılmamış sayfalar.
Renk çümbüşü duygu yumağı,
Açılmamış kapılar.
İçi ayna yapılar.
Çocuklar,bakir rüyaların kaynağı!
Rüya gerçeğe giden yolun ilk kapısı.
Saf duyguların sahnelendiği sahne.
Bir el sallayıştan sonra kopup gelen gözyaşı,
Vardır orda,
Bir mezar taşına yazılan son kelimeler,
Hatırlanır da,
Sığınılır rüyalara.
Açar kanatlarını sonsuza susuz gönüller,
Girilir hiç kapısı açılmamış dünyalara.
Ney sesiyle beraber sevgililer,
Katılır,cana can katan sulara..
Peygamberler bile bu kaynaktan içtiler.
Rüya sadıktı,sırrı sıdk ile bilenmişlere.
Melekler rüya ve rüya ötesinde göründüler,
Gah nura,gah mahluk-i dünyeviye büründüler.
Halka halka gelen o zirveler,o nebiler,
Çağlarını altınla süsleyerek sonsuzluğa geçtiler..
Sıcak bir bekleyiştir hayal.
Kalbin özlem çarpıntılarında güneş,
Beynin kılcal sokaklarından,
Açılırız geniş ve güzel dünyalara.
Güneş batarken denizde,
Akşam yaslanırken serine,
Bir alevdir kozlaşmış göğüsler üzerinde.
Kendilerini satarken geceye yarasalar,
Damlarken zaman saatlerden yavaş yavaş,
Hayaletler belirir duvarların yüzlerinde.
Gece lambalarının o donuk o mahmur gözlerinde,
Belirir beyaz atlılar,ekmek,güvercinler.
Çıkıverir mazgallardan yayılan buharda,
E mre hazır mimar cinler.
Bitirilmesi istenmeyen bu senaryoda,
Artı eksi ile birleşir,
Sıfırsayı sehpasında asılır.
Seven sevilenle,
El ele tutuşur.
Bebek annesiyle,
Toprağa gömülü canan,toprak üstü canla,
O efsunlu dünyada konuşur.
Altın kaplamalı bir saray avlusunda,
İnsanlar deli taylar gibi coşarlar,
Bir bitişe doğru dört nalla koşarlar....
Neden hepimiz bakar dururuz
Dudaklarına bir falcı kadının.
Bazen çekingen, bazen heyecanlı,
O esrarengiz,o çirkin kadının,
Kirli dişleri arasına,
Niçin sığınırız.
Orada neden yaprağı çevrilmemiş takvimler,
Açılmamış aşk mektupları ararız.
Nasıl da dilinde oluşan rüzgar,
Savurur bizi,
Etkiler,kaygılandırır hepimizi.
Alnımıza tuhaf semboller kazar.
Her kıvrımı kalbimize batan.
Belirsizliğin silik sayfalarına,
Kehanet,kehanet harfler yazar.
Oysa bütün bu umutlar,
Kısır kadınların töbelerini bozar..
Nasıl olur da,
Gökdelenlerin gölgesinde,
Kuantum kuramını mırıldarken
Geometrik dudaklar,
Sibernetik beyinlere kazılırken,
Elektronik kavramlar,
Psikanalizi bırakıp,
Modern zamanların tik-takından sarkıp,
Bakarız anti scienceitik yüzlere.
Çirkin kavramlarla dahada çirkinleşen,
Rönesanssız bir açlıkla miskinleşen,
Esrarengiz tekniklerle tiskinleşen,
Bu yüzlere,bu mırıldanışlara,
Kravatımıza yakıştırıp ta,
Takıp hassas gözlüklerimizi
Nasıl,nasıl bakar,inanırız.....!
Bu atom örgülü beynimizle,
Uğurlu sayılar,burçlar,
Hangi ihtiyacımızı karşılamak için?
Sıcak bir yorgunluk kahvesinde,
Beyaz atlılar görürüz,
Fincanların zemini kaygan duvarlarında(!)
Fihristleri yoklarız,
Astroloji aleminde.
Ve
Ufkun ateş göletlerinde,
Zaman ötesi yolculuklar yaparız.
İnsan,
Bütün bilinmeyen denklemlerin toplanışı.
İnsan,
Buharlaşan canın,canana yükselişi.
İnsan,
Uzaklardan kopulmuşluğun anımsanışı.
İnsan,
Var içinde yok bilmenin sersemlenişi.
İnsan,
Yar,yaren arama seslenişi,
Beton kutucukllara sığmayan okyanus cırpınışı...
İnsan eşittir zan.!
12.01.1990/Malatya
Osman BalkısKayıt Tarihi : 2.5.2006 21:31:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)