Oynaşırken kuytularda biz
habersiz acıdan
Sendin, fırtınada savrulan
yağmurda ıslanan sen!
Ne dizelerim yeter anlatmaya
Bûselik bir Taksim’i geçerken zaman
Körlemece öpülmüş caddelerde
mühürsüz gecelerin sofrasını açıyor Beyoğlu
Ulu orta sevdaların saçıldığı İstiklal Caddesi
bir yanda yitik, bir yanda çılgın
biteviye kaynıyor suyu..
Ey!
Yalnızlığını
gözyaşıyla doyuran çocuk
Ayrılığın zehrini
şifalayıp içen bilge
Güneşe astım gölgeni
Bir gün daha
çekiyor perdesini yüzüme
İçimde ölüyor şehir! ..
Gülüşüme pusulanmış hüzün
tarıyor saçlarımı
Ağrısız bir sancıyı yüklüyor zamana
sessiz sinemanın gereksiz replikleri…
Gücüme gidiyor uluorta
bulvar iti gibi dolanışımız.
Yiğitlendiğimiz ne ki?
I-
Çocuklardık, gün boyu sayan bilyelerimizi
Bilirdik, ölümdür büyümek biraz
ne çok direndik büyümeyelim için
Kaç yağmur mevsimi kuşandı yüreğimiz
kaç kışa karsambaç kardı
Gitme!
Kaldıralım ayrılığın
kurşuni ağırlığı kaldırımlardan
-Ki ne zaman yürüdüysek
kolumuzda akşam.-
Baharı çizerdi tenime dudakların
Özlem kokardı gelişlerinde
Düş salıncağında salınırdı zaman
Sağılıyorken ömür yaşamın güzüne
Taşkın bir hüzündür yüzümde yüzün
Bir eşkıya türküsüdür
bulut izi yüzümde
Gözümde
serçe kanadında taşıdığım direnç
Gönlüm
kendi sularından uzak bir balık!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!