Bir buruk ki İstanbul; ağyarda güvercinler
Yalçın burçlarda güneş enin enin ağlaşır,
Hezeyanda mahbuplar: insan, melek ve cinler…
Firak, zeval ve şarap sularında karışır.
Rabbi’nin tüllerine bürünmüş koca şehir!
Alnında gazellerden mehtabın şehvetlidir.
İstanbul yedi düvel, gurbet kesretli zehir
Yiğit emziren yürek annemden heybetlidir.
Yangın yerim, âşık-hanem, aşkların en doğrusu,
Aşk yalanı çarşısında sen ve ben doruktayız!
Kıyamet kıyıların canhıraş dövüyor su…
Bu ne Yusuf kuyusu! İstanbul muğlâktayız.
Ve ruhlar alkışladık leyline liyakatı
Hûbanlar râm olurken türabında sabaha
Yırttı Kehkeşanları FATİH’in şimşek atı,
Sürdük küheylanları, sükût ettik bir daha…
Fetih kamçılarıyla çatlamış kabuklarız
Seni susmalara dem değildir Ayasofya!
Şark güneşi altında “uslanmış” çocuklarız;
Bizimdir yüreklere serili her coğrafya…
Ne uygarlıklar gördük geçtik silsilesini
Suya betondan lale dizen ihtiyar aziz!
Muhabbete aç idik yedik dost sillesini
Lalezarlara bağban kaldık yalnız ikimiz…
“Ne sevdim beyazları ne öldüm karasında
İstanbul; dalgalara ver bütün kahrımızı;
Şimdi gölgem kalacak bu aşkın aynasında
Ben mihmanlık aşığım, sen sakla sırrımızı…”
Kayıt Tarihi : 2.4.2011 01:07:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!