Kaldırımlar dardı şehirde
Konağın içinde çatışırdı keyfiyet kültürü habire
Bir tarafta pişmanlıklar
Öbür tarafta kutlamalar
Pisliğe gelirdi kanatlı karıncalar
Sıcaktı,yazdı,kanardı azınlıklar
Yeterince bende, dünyam;
Yeteneksizliğimin gölgesin de,
Esirli,sürüngünlüğüm de, mahkumum..
Kendi cezamı kendim veriyorum..
Ne bir mahkeme var ortada;
Ne bir yargıç,
Bu yüzü kaç kez öptün?
Bu gözlere kaç kez baktın?
Kaç kez manasızlıkta mana aradın?
Ve kaç kez yeminlerine, yalanlar ekledin?
Kaç kez hayalinle seviştin?
Kaç kez pişman oldun?
Liman boyunca yürüdü
İskeleye yaklaşan motor seslerinden ürktü
Gökyüzünde kırılan bir cam sesi işitti
Düzlükler içinde yokuşlara çıkmanın ne demek olduğunu öğrendi
Peki, onun kalbi güçlü müydü,yoksa zayıf mı?
Bunu ancak aydaki karanlığı kalbine giydirilince fark etmişti,
Mavi gecenin peri tozları
Gene gelmiş baş ucuna.
Bir ses fısıltı gibi çalındı kulağı Maria'nın.
(Gizlenmiş günlüğü bulduk,
burdaya gel.Aç şu kutuyu.) dedi Gece perisi.
Gece perisi böyle demişti
Göz kapağının o çizgilerini edinmiştim kendime yuva
Yolumun üstüydün,uğramıştım bir Ganj gibi, diyenlere inat
Nil, olacaktım ben sana; Gulliver'in Gezileri'nden çıkıp
Senegal'e uzanıp pembe bir göl sunacaktım kalbine
Ama olmadı
Andersen,yazmıştı bizi-Kibritçi Kız'da
İşte günler gelip geçiyordu noksanlıklarla...
İçimde çoktandır ne bir güneş var ne de bir pembelik.
Çünkü karanlık beni ve kalbimi esir etti.
Ve ben de buna gönüllü izin verdim.
Oysa o bana çok bilmediğim bir ehemmiyetsizlik sunup duruyordu,
Yazık ki çoktandır ömrümün limanları da yoktu piyasada...
Hangi veda seni hüzünlendirmezdi ki,
Hangi acı seni bağnaz kılabilirdi,
Canı yanmışın yanında da can çekişirken kardeşçe?
...
Her gün başımızdan olaylar geçmez,geçirilirdi
Çünkü başların yolu yok,hayatları vardı...
Dünyanın neresi renklidir? diye sorsalardı, onlara elbette gözleri demezdim;
Çünkü insan gözleriyle değil,yüreğiyle baktığı zaman dünyanın tüm renklerine erişebilir.
Hatta daha faslasına...
kahırede buyumek hakkınde sorularım var ıznınızden