--- Belki bir sabah uyandığında
Benden sana kalan
Başucumda olur, okursun diye sana…
Bir yangından geriye kalan
Ahlar bile ağladı gidişine
Aşikardır artık gönlümde ki talan
Deli bir isyan başlıyor içimde…
Bir ah gibi düştüm geceye, yalnız bir eyvah gibi, şiir sancısında yüreğimin, bir gece kimsesizdim, ve sen sessiz geliverdin, hayatım kışı yaşıyordu, geldin ve ömrümün yaprakları bahara durdu. Bir gecenin getirebileceğinden fazlasıydın. Bir ömrün feda edilmesi işten değildi.
Derin ve temiz bir soluk gibi doldurdun ciğerlerimi, sevdaya dair tükenen ümitlerimin yeşermesiydin sen. Gelişin bir masaldı, destandı ömrüme merhaba deyişin. Seni sevişim efsaneydi. Aşka dair bütün yeminleri yeniden, bir kez daha, tamamen baştan yazdıran, sayfalarını defterlerin bana doldurtan, aşk adına gelmiş geçmiş en güzel ve mükemmel bir maşuktun sen. İnsana, ömrünün solduğu yerde yeniden ve bitimsiz gelen bahardın sen.
Sakallarım yenice terlemişti sen geldiğinde, bıyıklarımda tarak durmuyordu. Aksayan bacağım gençliğime inat dercesine yaşlanmıştı. Ömrüm kanadı kırık kuşlar gibi saçak altlarında geçerken, çıkıverdin yollarıma, gönlüme doğuverdin sessiz bir ihtilal misali sen.
Sen; gözleri geçmişten aldığını geleceğe öyle mağrur taşıyan mavi bir su perisiydin. Yıldız yıldız kaynayan semada bir akar gibi ışıkları tutardı pırıltısı gözlerinin. Saçlarının dalgasında savrulmak rüzgarla kardeşliği tatmak gibi bir histi. Dalgalar misali aktığında saçların yüreğime bir alev huzmesi sardı gönlümü. Yanaklarını avuçlarımın arasında nasıl tuttuysam, öyle kaynadı volkanlar. Yer nasıl titrer hani, öyle sarsıldım değdiğinde ellerin saçlarıma. Yanaklarına koyduğumda sevdamın ilk busesini, sönmek için geç olmuştu artık ve tutuşmak için erken olsa da yangın yerine yanmadaydı yüreğim.
Henüz tomurcuklanıyordu güller, baharın tadı damağıma henüz değmişti. Kızıllığını aldığı vakit şafak, bir damla çiğ gibi düştüm dudaklarına. Buhar olmam zaman almadı. Yanmam ve küllerimin savrulması için beklemek gerekmedi. Ellerini tuttuğumda bir yokluktan diğerine öyle nazla sızdı yüreğim. İkilikleri kayboldu varlığımın. Senin yüreğinde sevildiğimi gördüğüm vakit bir isyan gibi düştüm şiirlere. Yeryüzü nasıl taşıyabildi seni, seni görünce nasıl dökülmedi şafağın yıldızları. Karanlık esrarlı gözlerime dayanabilirken, nasılda hemen boğuluverdi gözlerinin ışığına birden.
Çöllerde seller kaynıyordu. Kutuplar alev alev yanıyordu. Yüreğim volkanlar gibi kaynayıp püskürürken isyanını, bir yangının ortasına dağılan bulut sessizliğinde, ah sesi inledi kulaklarımda. Farkında olmadığım zaman bitimine ziller çalıyordu sevdamın. Sevdamın değil, senin gidişine marşlar vuruyordu gece. Bir daha ki sevmelerim olmayacaktı şüphesiz. Ardına bakmadan giderken sen, bir elveda bile demeden, neler olduğunu anlayamamıştım ben. Öyle ani gelişine böyle zamansız gidiş yakışırdı zaten. Ve sende öyle yaptın. Gözlerimin gece karanlığına zifir sabahlar ekleyip, şafağın hiç gelmediği bir dünya için hazırlıklı değilken, kağıdım ve kalemim dahi yokken, sürgün ettin beni seni sevmekten. Artık yangınlar yakmaz oldu yüreğimi. Hiçbir kızın alevinde tutuşmaz oldu gönlüm. Saçlarının dalgasına kapılıp deniz deniz sallanmadım bir daha. Sokaklarına çıkmadım bu şehrin sensiz. Seninle gezdiğimiz o yollar öksüz yetim şimdi. Meydanları boş bıraktım. Yiğitliğimi satıp beş kuruşa, kanı beş para etmez ve yangınıma damla su vermez yerlerde harcadım ömrümü. Sana vakfetmiştim, o zenginliğini yüreğimin. Bir köle pazarında alınıp satılan, sessiz çığlığımda, yalnızlığın arkadaşlığında, ben senin gidişine alışamadan yokluğun içinde yokluğuma vardım.
Sabahlar gelmedi gidişinin ardından. Çöller bir daha gülmediler. Yıldızları söküp aldın sen gökyüzümden. Ay düştü geceye. Pençesinde başım yalnızlığının, belasında yokluğunun. Sen giderken beni ellere satıp, yaban diyarlarda, kimselerin kollarında yaşarken, ben senden önceki varlığıma dahi dokunamadım. Yokluğun ve yokluk kardeştiler sanki ve öylesine kazındılar içime.
Düşlerim kalmadı, kabuslar aldı uykularımı. Bedel bile ödemediler. Gençliğim yıkılırken ardından, suskunluğum ağladı yokluğundan. Gözlerim kupkuru, sözlerim bıçak yarası içinde. İsyanımın ümidi kırıldı. Yokluğun varken içimde benliğimden geçtim, ben varolmayı beceremedim. Kimsesizliğime yazılmış bir mektup belki bu ama yalnızlığımın sensizliğinde, insanlardan ırak olmak değil dokunan. Senden gelen firaktır yaşadığım. Sen ayrılalım dediğinde dilim tutuldu benim. Bir beter sarhoş misali devrildi yüreğim. Delikanlılığım vadesini erken doldurup, ihtiyarlığım gençlik çağıma denk düştü sen giderken.
Sen, düş kırıklıklarını alıp giderken, benimle yaşayamadığın ne varsa yaşamayı umut ettin belki, ve ben yoklunla umut etmeyi de umut edemiyorum gayrı. Gül, oyna, eğlen, hayattan tat al güzel kız. Kahve gözlerinden kıvılcım eksik olmasın yaşamaya dair. Umutlar düşlerinden gerçekliğiyle sıyrılıp yaşamına gelsin. Bensiz mutluysan eğer sen beni, evet, seninde dediğin gibi hiç sevmemişsin. Sadece ben yanılmışım. Birazcık, ömrümü talan edecek kadar. Ziyanı yok sevgili.
Sensizliğin ne olduğunu varlığında öğrenmeyi hiç istemedim. Sen bana bunu öğrettin. Yokluğunda varlığınla yaşadım (ve hala öyle yaşıyorum) varlığında kimsesiz bir zavallı gibi, düşlerime ve düşünüşlerine senin yenik düştüm. Aldandım hislerime. Sevmek kimdi ben kimdim. Kendimi bile bilmezken daha, utanmadan gelip seni sevdim. Sevmek denen yetiyi becerebilirim sanmıştım. Yanılmışım. Sen bir başkasını severken, tükenmemiş bir sevdan içindeyken bana gelip sevdiğini söylemekle yenildin. Sen böyle ikimizi de yaban ağrılara, yalan dünyalara, itlere ve çakallara yem ettin. Ben ise yığıldım, yıkıldım gidişinle. Sözlerimin yeni yetme çığlığında, haramiler içinden geçip, şakilerden arta kalan bir şey olursa gönlümde, sana vermek için geleceğim günün birinde.
Seni sevdiğimi artık daha iyi anlıyorum. Suskunlumla daha iyi çıkıyor sesim. Bilirsin ki ağladığımda ölmüş olurum. Ama yine bilirsin ki ben ıslanmayı da severimde ıslanamam. İşte bu yüzden, kaç hıçkırık dolandıysa boğazıma bu yazıyı yazarken ağlamadım. Sen gittin ağlayamadım. Bil ki bir gün gelirsen ağlayacağım. Çocuklar gibi ağlayacağım sevinçten. Sevinçten ağlanır mı deme bana, yokluğundan nasır tutan benliğime, çöller gibi kurumuşken bir avuç yağmur damlası bahşeden gelişin olursa, yumuşayacak yüreğim. Ve bilirsin ki sen, ben yokluğunda hasretlerimi, senin varlığından, seninle güzel günler doğursun diye sonunda, hep sakladım. Saklarım.
Artık miadı dolmuşsa şairin, gözlerinde gece varsa, suskunluğu isyansa, gelmeyenlere ve beklenenlere hep bekleyense, şimdi gün kalmadı, artık bitti;
“bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden
bir çok seneler geçti dönen yok seferinden”
21.06.2006--03:00
A. F. K.
Kayıt Tarihi : 21.6.2006 14:09:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!