Köy yeri bayraklarla süslenmiş,yiğit anadolu evlatları bir bayram havasında kaydoluyor.Yamalı elbisesi,sırtinda bir çıkınla sefere çıkıyor.Bagrı yanık analar kınalı kuzularını ölüme gönderiyor.Askerler usulca ayrılıyor köyden.Geriye dönmeyeceklerini bile bile.Geriye,kalanlar da farkındalar aslında...Akşam çokunce bir hüzün de çöker anaların,bacilarin gönlüne.Yaşlı dedeler bir köşede elinde tesbih Rus Harbini anlatır. Balkan Gazisi Kasım çolak eliyle talim yapar,Gelin Ayşe dilinde dua,gözünde yaş,ufuklara dalar...
Mehmetler ocağı çetin bir muharebenin ortasindadir.Vatan için şehit düşen bu yiğitlerin tek amacı evlatları için,bu aziz topraklari canları pahasına korumaktı.Onlar kaçmadilar,terketmediler,ecdadin kanlarıyla aldıklarını,kanları pahasına koruyacaklardi.Cephe gerisinde,feci şekilde şehit düşen arkadaşıni göre göre, gözünü kırpmadan ölüme yuruyeceklerdi...dualarla,tekbirlerle...
Şafağa Doğru
mRg
Tam altı yıl oldu
Soğuk bir kış günü
Sabahın altısıydı
Hava sertti soğuktu
Belli ki bu son sabah namazındı
Ankara biraz daha boğuktu
Vatan için toprağa düştüler.
Hiç ölmedi onlar.
Çünkü onlar şehittiler.
Şehitler ölmez Furkanım
Şehitler ölmez.
Şehit düştük bir tepede
Kosovada Malazgirtte
Şu gördüğün toprak için
Savaştık hep birlikte
Sefer vakti geldi çattı
Söylesene Vehimi denize kar yağar mı?
Yağsa da tutar mı?
Küçük kedi üşür mü?
Yurtsuz,libassız üşümez mi?
Zengin keyiften demlenir mi?
Fakir sabahı bekler mi?
Üşüyen bedenin mi?
Söyle dostum yoksa ruhun mu?
Sıcacık nefesin mi seni kör eden?
Vehimi dostum durumun içler acısı.
Seni de mi terk etti bir kurşun yarası?
VeHiMi
Bir hafta önce başladığımız İftarda Güzergâh organizasyonu nihayet gerçekleşti. Yıllar önce büyük bir iştiyakla başladığımız müesses buluşmalarımız ilk günkü heyecanını barındırıyordu. En azından benim içim kıpır kıpırdı. Hala heyecanını kaybetmemek ne güzel hazdı… Baştan aşağı heyecanın sıcak neşvesi her yanımdaydı.
Hava güzel. Mis gibi yağmurun ıslattığı bereketli bir günün akşamındayız. Saat 6,30’da Fatih’i almamla başladı ilk hareket. En erken biz vardık Sultan Kebap’a… Masanın en başındaki alana oturup sohbete başladık… Sohbetimiz sanki kaldığı bir yerden yeniden başlamıştı hiç ara vermemişti. Ya da bana öyle gelmişti. Az sonra Hüseyin geldi. İftara kadar yürüyelim dedik. Ağır adamlılarla yürüdük sanayi istikametine. Ortalık bir telaşe pür telaşe… Oruçtan ziyade her günkü karmaşanın verdiği bir telaşe var. Arabalar vızır vızır. Döndük mekânımıza ağzımızda orucun verdiği sabır kokusu, yüzümüzde gülümsemenin, mutlu olmanın enfes kardeşliği... Güzel duygular adına ne varsa yaşamış ve daha fazlasını yaşamak için kardeşlerimizi bekledik.
Nerde buluştularsa arkadaşlarımız toplu halde iftara 10 kala mekâna düştüler. Ve başladı bizim 30 yıllık muhabbet… Selam ve sarılmaların ardından keyifler, kederler soruldu, içtima alında 4 fire ile kutsal 15 sayısına ulaşamadığımız anlaşıldı. Yıllar sonra sınıf arkadaşımız baş kopyacı Abdullah Işık’ı görmek güzeldi. Hakeza Yaşar Abay gibi çiftçiliği gönül işi yapmış kardeşimizi görmek de güzeldi. Fransa şubemiz bir telgrafla mesajını iletti. PTT şubemiz Halo cikciki telefonlara bile bakmayarak nasıl bir kazma olduğunu yine ispatladı. Uğur ve Nurettin kardeşimiz iftardan sonra geleceklerdi. Siparişlerin ardından sabır ve iştiyakla Ezan vakti beklendi. Şairin deyimiyle; ‘o an ki hayatımın her anı, O’nu bekledim o anı her an gibi’… Kulağımda şairin bu beyti dolaşırken huzurun her anını iliklerime kadar hissettiğimin farkın bir kez da vardım. Ya azizim oruç nasip işiydi. Bu nefis lezzeti tatmadan devir daim eden hayatları düşününce onlar için bir kez daha üzüldüm.
Ezan okundu. Dualarla başlayan oruç açıldı. Aslında nefsin terbiyesinin ödülü idi iftar. Çorbalar içildi, arada namaz kılmaya çıkıldı yine yemeğe devam edildi. Belki çok farkında değillerdi ama bu yaptıkları çok basit bir ritüel gibi gözükse de çok değerliydi. Kokuşmuşluğun hüküm sürdüğü bu çarpık düzende, bu gençlerin yaşadığı hayat tarzı, aslında toplumun mihenk taşı, bin yıllık bu toprakların mayasıydı. Bu aziz vatanda inşallah ‘’Türk Beklenendir’’ şuurunu Rabbim bizden eksik etmesin.
İftarlar açıl, duasını Reşat yaptı… Dua biter bitmez Serdar’dan ani bir atak geldi;’ee Reşat kardeşim bundan sonra ne yapacağız? ’Sabırsız serdar hep aynı sorardı Reşat da ‘spontane(kendiliğinden) ‘karşılığı verirdi. Serdar’ın ‘lütfen Türkçe kelime kullanalım kardeşim ’ifadesini Ensari ani bir atlamayla ‘İbrahim’in dükkâna gidelim namaz kılıp çay içelim, herkese tek tek sordu’ heyette kabul gördü.
İbrahim’in Dükkânındayız… Uğur ve Nurettin de katıldı aramıza. İbrahim çay koydu. Ramazan imam oldu bize yassı namazını da kıldırdı. Pek de ihlaslı kıldırdı, gerçi teravihi farz namazdan daha geç kıldırdı. Ömer fark etti bu işi birbirimize bakıp gülümsedik. Bir de aşrı şerif okudu, içimden ‘’ tam da imamlık yapacak adam’’ diye geçmedi değil. Ah Ah maalesef o kadar azınlık kaldık ki; menfaatsiz sadece Allah için seven Kadim Dostlar olarak… Bir acı hüzündür bu ben de hep, nereye baksam çivisi çıkmış, saçma bir yaşam kaygısının dünyevileştirdiği insanlar…28 şubatta darbeye maruz kalan insanların, iktidar olmasıyla sadece şekle hapsolan, yozlaşan muhafazakarlar. Tüm bunların sebebinin, Şahsiyetli bir Eğitim Doktrini uygulama başarısını gösteremeyen (muhafazakâr) siyasal iktidardır. Biraz belki ağır olacak bu Reşat’a göre ihanettir.23 yıllık ihanet…
Anayasa yap boz,
Yasalar yaz boz,
Işine gelmedi
değiş gitsin olmadı bir daha
Siyâset bu içi başka
Dışı bir başka
Ya Şehri Ramazan.
Sensiz geçen günüm hep ziyan oldu
Bu viran kalbim senle neşet buldu
Sevinçle dolan gözüm yaşla doldu
Susamış gönlüme doldun Ramazan..
Yazboz eğit,
Yazboz öğret.
Geriye doğru hicret
Eğitim bir kaos
Düzelir birgün elbet.
VeHiMi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!