Otobanda
En sağ şeritte
Kırkla gidiyorum
Boşalmış bir içle
Boşalmış bir dünyaya
Ben özgür bir ülke istiyorum,
Dünyalı olan, marstan gelmemiş henüz
Hem doğulu, hem de batılı olan
Hem de tüm dünyayı kuşatan…
İzmir.09.06.20008
Ben zaten her anının, resmini çekiyordum zamanın...
Bilirim geri gelmeyecek hiç bir anım.
Geçmiş ve gelecek hepsi gözlerimdedir.
Bitmeyecek 'sevgili' zamanın neresindedir?
Ben sınırlar kalksın demedim
Sevgiler yüreklere sınırsız aksın
Düşmanlıklar sınırlarda kalsın
Kuşlar nasıl uçarsa gökyüzünde özgürce
Uçsun yürekler, konsun yüreklere
Dilin dilime, rengin rengime
Sadece bir film şeridi gibi gelir yıllar.
Yıllar, o yıllar!
Şimdi kürsüde oturan sensin.
Sırada oturan da…
Zaman terazisinde yer değiştirdin.
O an,
sana yazdım bir kere
devamını sakın isteme
görürsen eğer yüreğimi
sor 'o' na beni
ne zaman terk edecekmiş
bu gül bahçesini
01ocak2009saat05.4501ocak2009saat05.4501ocak2009saat05.4501ocak2009saat05.45
Şafak vakti biz oradaydık…
Üç beş kişi de olsan “gel”
Gel… Gel… Gel…
Her 1 Ocak’ta
Saat sabahın beşi... Sıcacık yatağından kalkıp kalkıp, üşenmeyip, feda etmek uykunu... Soğuk yorgunluk nedir bilmeden bir amaç uğruna toplanmak... Kimimiz yürümek kimimiz eğlenmek kimimizde sırf merakından gelmişti. Önemli değildi, önemli olan orda olabilmekti. Saat 06.30da Mevlana'nın güzel dizeleriyle başladık yürümeye hafiften yağmur çisiyordu. Toprak kokusunu duydukça daha bir güzel geliyordu sanki her şey. Yavaş yavaş başladık çıkmaya, başlangıçta her şey kolaydı fakat git gide zorlanmaya başlıyorduk. Daha ilk beş yüz metredeydik ama şimdiden belki de beş yüz defa geri dönmek istemiştim. İlk beş yüz metrede bir şişe su bitmişti bile. Güneşin doğuşuna daha vardı fakat acele etmek gerekliydi. Virajlar başladığında bütün İzmir görülüyordu nerdeyse yukardan ve bir kez daha anlıyordunuz bu şehri neden bu kadar sevdiğinizi! Çıktıkça uzuyordu sanki yol, çok terlemiş, çok yorulmuştuk fakat sonunda varmıştık. Bitmez sandığımız yol bitmişti. O an ne ağrı sızı ne de yorgunluğum kalmıştı. Hepimiz kayanın üzerine oturduk ve açtık ellerimizi:'Evsizlere, gariplere, yoksullara, savaşta ölen, yaralanan tüm çocuklara, anne babalara, o an uykusunu feda eden herkese, acı çekenlere ve yardıma muhtaç olan bütün insanlara! 'Yürekten bir dua ettik. İster dalga geçsinler ister ciddiye almasınlar ben iliklerime kadar hissetmiştim ya o bana yeterdi... Kabul olup olmaması da önemli değildi duamızın. Hep beraber oraya kadar gelmiş, yılmamış olmaktı önemli olan. Bu uzun yolu tamamladıktan sonra aşağı indik. Üstümüzü değiştirip İnciraltı’na gittik. Kahvaltımızı da yaptıktan sonra hep beraber fotoğraf çekildik. Sanki hiç üşümemiştim, sanki ağrımıyordu ayaklarım, sanki hiç uykusuz değildim... O an umurunuzda olmuyor bunlar çünkü başarmıştınız tarih 01.01.2008 saat sabahın onuydu. Herkesten farklıydınız o an, herkesten daha başarılı hissediyorsunuz. Ben o gün o sabah zaferi tattım, fedakârlığı ve sonunda elde edilenleri! İnsan ömrünün 23 yılının uykuda geçtiği bir hayatın bir günlük uykuyu feda etmiştik; iyi de olmuştu... İstediğimiz ve kafamıza koyduğumuz zaman her şey oluyordu, yeter ki o uğurda ter dökelim! Ve o gün ne fizik notları, ne ertesi gün ki yazılı umurumda değildi o an sadece mutluydum ve gerçekten de o gün hayatın yokuşu BALÇOVA’YDI!
Allah herkesten razı olsun.
Ayşe Betül AĞILKAYA
Övgü Terzibaşıoğlu Anadolu Lisesi
9-C sınıfı Öğrencisi
Vermeli, seven kalbe kalbini
Sevmeli, seven sevdiğini bilmeli
Görmeli, seven gözlerde gözlerini
Gitmeli, her şeye rağmen buralardan çekip gitmeli
Ya seninle
ADAPAZARI’NI SEVMEK!
Sene bindokuzyüzaltmışyedi.22 Temmuz cumartesi, saat 18,58 Akyazı. Şiddetle sarsıldık… İki katlı binanın altında ekmek fırını, üstünde amcam oturmaktaydı. Yaz tatili idi ve amcama ziyarete gelmiştik Çaybaşıyeniköy’den. Ben ilkokul biri bitirmiştim. Ahmet dört, Zeki bir yaşında idi. Sanki oyundu, ilk kez depremi yaşıyordum. Annemin korkusu hala gözlerimde. Heyecanla kundaktaki küçük kardeşimi kucağına, diğer eliyle de Ahmet’i tutup beni de önüne katarak aceleyle merdivenlere yöneldik. Sarsıntı devam ediyordu. Merdivenden bir sağa bir sola yalpalayarak inmeye çalıştığımız sırada, merdivenin hemen üstündeki sahanlıkta ekmek arabasının eski jantları üst üste konmuş ve sarsıntı ile tam bizim geçtiğimiz sırada devrilerek arkamızdan yuvarlanmış, kılpayı üzerimize düşmeden dışarıya çıkabilmiştik. Sonrasında aylarca çadırlarda kalmış, komşu çocuklarıyla bir yatakta yatmıştık.
İnsanlar ders çıkarsaydı 67 depreminden, tam 32 yıl sonra gelen 99 depreminde bu kadar büyük zayiat yaşanmazdı… Ülkemin insanı acılardan ders çıkarmayı bilemedi. Depremin hemen arkasından acılı insanlarım “nerde devlet”diye feryat ederken aklıma gelir; sen plansız projesiz o binayı yaparken ve her seçim öncesinde bir kat daha atarken devlet yoktu, şimdi de yok. Yaptığın binanın ne demiri, ne betonu tam. Kendi oturacağın binadan bile malzemeyi çalan sendin.
merhaba hocam...
Şiirleriniz ve kitabınızda yüreğiniz gibi çok güzel...
okudukça okuyasım geliyor...
en kısa zamanda başka kitaplarınızı okumak dileklerimle...
selem ve duayla...
ÖNCELİKLE HOCAMA ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUM BÜTÜN ŞİİRLERİNİ BİZLE PAYLAŞTIĞI İÇİN.GERÇEKTEN SİTESİ ÇOK GÜZEL OLMUŞ.ÖZELLİKLE HRANT DİNK'İN KONUŞMASINI YAYINLADIĞI İÇİN TEKRAR ONA ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUM.HERKESE MUTLAKA MEHMET DEMİRKAPI'NIN ŞİİRLERİNİ OKUMASINI TAVSİYE EDİYORUM.ZATEN BİRİNİ OKUMANIZ DEVAMI ...