Artık gitsen diyorum,
çok bile kaldın...
Şımarıp birşey sanacam kendimi,
hatta alışıp gitme demeye ramak kaldı.
Ama,
Mahpusane duvarlari hep böyle
soguk mudur?
insanin yüregi gibi...
Soguk duvar, demir parmaklik
Dost olmaz bunlardan iyi bilirim.
Ama burda birtek onlar
Kirli bir ceset gibi duruyorum şuracıkta...
Tüm renkler siyahın üvey kardeşi şimdi...
Tenimde simsiyah güller açıyor artık. Dalımda kül,
buruşmuş bir sayfa gibi yüzüm...
Çirkin kahkahalarıyla yüzüme bulaşmış harfler... Harfleri
ürpermiş anlamlar var şuracığımda...
Hep yapayanliz seyahatlerde gördüm,
Defalarca yanlızlaşmış yolların sonundaki
kavşağı.........
Oysa hep aynı kavşaktı bu yollara düşüren beni.
Yani hayatımın kavşağından geçecem
yine bu sabah, yine aynı saatte, yine
Haydi gün batımlarım
gidin ve getirin geceyi
yürüyeceğim üstüne üstüne.
Sende durma;
uyan artık şehir
uyan daldığın bu derin uykulardan.
Demi henüz kırılmış
bir çay tadında,
bir namahrem bakış atabilseydim
kırık camından içeri pencerenin...
Her sokağa dağılmış eflatun renkli saçların...
Oysa gözlerinin ferinde gizlenmiş gündüzlerim.
Her mevsim
Gözlerinin rengini alıyor.
Gözlerin her mevsimle uyumlu
yada her mevsim gözlerinle umutlu,
her yağmur gözlerin gibi buğulu,
her bulut tenin gibi beyaz.
Dicle kıyısında bir günah işlenir,
yüreğime damla damla adın işlenir...
Ama yine de korkuyorum sana bakmaya,
hayaldeki resmini temaşaya.
nefesim tutuluyor, bedenim titrek devinimlerde..
Anlamsız her lahza büyüyor anlamsızlığıyla içimde.
Gecenin tenine çaldığı bir saat,
saatleri eskimiş bir duvar
ve gün geçmesin diye üstünden
koparamadığım solmuş takvim yaprakları...
Yani her gün
dünden eski anlayacağın,
Belkide aceleye geldi,
bu ne olduğu belirsiz mevsim...
Evet aceleye geldi
bu son bahar,
neyim var neyim yok
döktü dallarımdan yapraklarımı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!